Deneme, İnceleme

AMERİKAN SİNEMASINDA KENDİNİ KEŞFETME ARACI OLARAK “YOL”

By

Motorunu çalıştır
Ana yoldan ayrıl
Macera ara
Ve ne gelirse yoluna…

Steppenwolf’un Born to Be Wild şarkısının ilk dizeleridir aslında, Amerikan sinemasındaki yol filmlerinin özünü ve felsefesini en iyi şekilde anlatan: vahşi, özgür ruhlu, ileriye dönük, alışılagelmişin dışında ve de isyanın eşiğinde. Amerika’nın 20. yüzyılda geçirdiği geniş çaplı sosyo-kültürel değişimin sinemadaki birer yansıması olarak karşımıza çıkar yol filmleri. Büyük Buhran ve İkinci Dünya Savaşı’nın ardından gelen yeni jenerasyonun 60’lı yılların sonunda başlattığı karşıt-kültürün en güçlü meyvelerinden biridir yol. Bu yüzdendir ki 20. yüzyılın ikinci yarısında başlayan bu devrimin toplum üzerinde yarattığı yadsınamaz değişimleri konuşmadan sinemadaki yol filmlerini incelemek imkânsız hale gelir. 

Amerikan kültüründeki radikal değişimin sonucu hippiler, cinsel devrim, kadın hareketi ve de bireysellik sinemada çokça ele alınan temalar olarak izleyici karşına çıkar. Bu altkültürün sinemadaki temsilleri genellikle içinde bulundukları durumdan bunalmış ve macera peşinde koşan karakterlerin benlik arayışı olarak işlenir (Noháč, 2009). Dolayısıyla Easy Rider, Thelma & Louise ve Sideways filmlerinin baş karakterlerini de bu arayış teması üzerinden incelememiz mümkündür. Bu üç filmdeki, monoton ve sıkıcı hayatlarından bıkarak kendilerini yollara atan baş karakterler, “konformist” eski jenerasyonun karşısına birer başkaldırı ögesi olarak konumlandırılırlar ve bu süreçte hem kendilerini keşfederler hem de çıktıkları “yolculuğun” varmak istedikleri duraktan daha kutsal olduğunun farkına varırlar. 

Easy Rider (1969)

Dennis Hopper’ın (Billy) hem yönetmenliğini yaptığı hem de Peter Fonda (Wyatt) ile birlikte başrolü paylaştığı Easy Rider; kural yıkan, türünün konvansiyonlarını zorlayan ve bağımsız sinemayı tümüyle değiştiren bir klasik olarak Amerikan sinema tarihine adını altın harflerle kazımış bir yol filmidir. (Bramesco, 2019) Easy Rider, yol temasını işleyiş şekli, alışılagelmişin dışındaki kurgusu ve de akıllara kazınan müzik kullanımının yanı sıra karakterlerini hareket halinde özgürleşen, kendini keşfeden bireyler olarak ele almasıyla da izinden giden nice yol filminin başat referans noktası olmuştur. 

Ellerindeki kokaini satıp motosikletleriyle New Orleans yollarına atılan karakterleri hikâyesinin merkezine oturtan film; aydınlanma, özgürleşme ve de “erişilemez” bir Amerika’nın peşinde bu iki adamın yolculuğuna tanıklık ettirir seyircisini. 60’larda hızla ortaya çıkan idealizm kendini burada tekbenciliğe bırakmıştır (Bramesco, 2019). Film, karşıt kültürü ve bireyselliği temsil eden iki hippiyi toplumsal düzende inşa edilmiş kurallara uyan, normları asla sorgulamayan eski kuşağın yaşadığı bir coğrafyada gezdirerek de anlamsal olarak verdiği mesajı görsel kontrastlar oluşturarak pekiştirir. Western sinemasının atlı kovboylarının yerini Harley-Davidson motosikletli iki hippinin alışı da kültürdeki değişimin bariz tesirlerinden biri olarak karşımıza çıkar. 

Karakterlerin yolda olmasını ve hareket edişlerini özgürleştirici imgelerle bağdaştırıp, durdukları her an başlarına bir kötülüğün gelmesi de filmin içinde kendini tekrarlayan bir motiftir. Yol filmlerinde sıklıkla kullanılan bu motif, durmayı “konformist” kültürle ve muhafazakârlık ile bağdaştırarak negatif bir şekilde kodlarken, “hareket halinde” ve “yolda” olmayı hem pozitif hem de “ilerici” göstererek yüceltir (Noháč, 2009). Wyatt, Billy ve de sonradan aralarına katılan George’un gittikleri restoranda, muhafazakâr kasaba halkı tarafından maruz kaldıkları delici bakışlar ve rahatsız edici sözlü tacizler de hem bu kodlamanın bir örneği hem de dönemin bariz kültür çatışmasının somut bir yansımasıdır. Motosikletleri, saç modelleri, küpeleri, deri ceketleri ve “hippi” tarzları restorandaki genç kızların ilgisini çekse de şerif dâhil olmak üzere kasaba erkekleri huzursuz eder. Bu yüzden filmde, George’un Wyatt’a, “Senden değil, senin temsil ettiğin ideolojiden korkuyorlar,” demesi de kültürel değişimin, bireyselliğin ve genel olarak özgürleşmenin; normlar içinde yaşayan kasaba halkı üzerindeki etkisinin altını çizer itinayla. Nihayetinde bu özgürlük ve benlik arayışında iki karakter, farklılıklarına tahammül edemeyen bir grup bağnaz kasabalı erkek tarafından saldırıya uğrayarak vahşice katledilir. 

Thelma & Louise (1991)

Ridley Scott’ın yönetmen koltuğunda oturduğu, çıktığı dönemde sonu bitmek bilmeyen tartışmalara yol açmış gişe rekortmeni Thelma & Louise ise yaşadıkları monotonluktan ve eril düzenin onlara biçtiği rollerinden sıyrılmak isteyen iki kadınının kendilerini 1966 model Thunderbird ile yollara atışını anlatır. Thelma & Louise’in Easy Rider’dan ayrıldığı temel nokta protagonistlerinin kadın olmasının yanı sıra sosyokültürel açıdan Amerikan tarihinin farklı bir dönemine izdüşmesi, eril düzene getirdiği kritik ve de bir ana akım sinema örneği olmasında yatıyordur. Filmde erkek karakterler patriarkal düzenin bir temsili olarak karşımıza çeşitli yollarla çıkmaktadır. Thelma’yı (Geena Davis)  ev işlerine mahkûm eden kocası veya Louise’i (Susan Sarandon) ihmal eden sevgilisi bu iki kadının gündelik hayatlarından kurtulup yeni bir maceraya çıkmalarındaki temel motivasyon inşasıdır.  

Bir yol filminin konvansiyonlarını uygulamasına rağmen temposundan ödün vermeyen film, Easy Rider’daki “yolda” olmayı pozitif imgeleme motifini izleyiciye sunar. Thelma ve Louise ne zaman mola vermek için dursa işlerinin ters gitmesi ama yolda oldukları her an kendi benliklerini ve arkadaşlıklarını biraz daha keşfetmeleri üç tetikleyici olay eşliğinde gerçekleşir. Eğlenmek için gittikleri bir barda Thelma’nın neredeyse tecavüze uğraması ve Louise’in adamı vurması birinci dönüm noktası iken J. D. (Brad Pitt) adlı genç adamın otel odasında paralarını çalması ikinci dönüm noktasıdır. Polisi atlatıp tırı ateşe verdikleri sahne ise artık geri dönüşü olmaz bir yola girdiklerinin temsilidir bir nevi. Üç dönüm noktasında da kadınlara engel olan karakterlerin bir erkek olması ataerkil toplum yapısının, Thelma ve Louise’in peşini son ana kadar bırakmadığının alegorisi olarak karşımıza çıkar. 

Ölmeden önceki birkaç gün içerisinde yolda kendilerini bulma hissiyatı filmin değindiği bir diğer meseledir (Noháč, 2009). Durağan yaşantıları ve hayatlarındaki erkeklerin işlevsizliği bu kadınları her şeyi geride bırakıp Amerika’nın tozlu yollarında bir kaçamak yaşamaya sürüklemiş olsa da en nihayetinde bu macera kendi içlerinde çıktıkları bir serüvene dönüşür. Kaçınılmaz olanla, kendileriyle yüzleşerek benliklerinin derinlerini keşfeden bu iki kadın filmin ikonik final sahnesinde de olduğu gibi varmak istedikleri durağın değil çıktıkları yolculuğun kutsallığını idrak ederler. Karşılarında Grand Canyon, arkalarında bir düzine polis aracı varken Thelma’nın Louise’e  “Let’s keep going” demesiyle arabayı uçuruma sürmeleri de geri dönüşü olmayan maceralarında kazandıkları bağımsızlıklarını son ana kadar bırakmak istememelerinden kaynaklıdır. 

Sideways (2004)

Easy Rider ve Thelma & Louise’in birincil plana koyduğu somut yol temasını ikincil plana atan ve bireyin kendi içinde çıktığı yolculuğu ön plana çıkartan bir Alexander Payne komedisidir Sideways. Diğer iki filmden ayrıldığı nokta sadece bariz bir yol filmi olmamasının yanında aynı zamanda Amerikan tarihindeki bambaşka bir zaman diliminde de geçiyor oluşudur. Milenyumun ilk yıllarında, Amerika 11 Eylül’ün yaralarını sararken, Bush yönetimi Irak’ı işgal ederken yazılmış ve çekilmiş bir yol filmi olmasına rağmen türünün klasiklerinin aksine son derece apolitiktir. Orta yaşlı iki dostun bekârlığa veda partisi yapmak amacıyla çıktıkları Kaliforniya seyahatini ve gezdikleri şarap bahçelerinde tanıştıkları yeni insanları işler Sideways. Bir Alexander Payne filminden beklendiği üzere son derece sıradan insanların Amerika’nın bir eyaletinde yaşadıkları pek de sıradan olmayan olaylar silsilesine tanıklık ederiz film boyunca. İki yıl önce boşanmış olmasına rağmen eski eşini unutamayan başarısız, depresyonda ve de alkolik bir yazar olan Miles (Paul Giamatti) ve evlilik arifesindeki ünlü olmamış başarısız bir aktör Jack’in (Thomas Haden Church) bu yolculukta yaşadıkları olaylar aracılığıyla hem arkadaşlıklarını hem de kendilerinin keşfini incelikle anlatır Payne. 

Hayatındaki başarısızlıkları geride bırakmakta zorluk çeken orta yaş krizinin eşiğindeki Miles’ın şaraplara olan obsesif ilgisi de Maya’nın (Virginia Madsen) hikâyeye dahil oluşuyla gün yüzüne çıkar. Miles’ın şarap bahçelerinde gezindikçe yaptığı ukala yorumların aslında iç dünyasını yansıttığını ilk defa bir akşamüstü Maya ile sohbet ettiğinde anlarız. Pinot marka şaraplara duyduğu özel ilgiyi açıkladıkça kendi savunmasız taraflarını tarif ettiğini fark eder Maya. Miles da aynı Pinot üzümleri gibi hassas ve narindir, kendini farkında olmaksızın o şarapla özdeşleştirmiştir (Bradshaw, 2005). Jack ise evlenmek üzere olduğu kadını gerçekten sevip sevmediğinin muhakemesini yaparken yeni tanıştığı Stephanie’nin (Sandra Oh) kalbini kırar ve başlarını bin bir türlü belaya sokar. Adeta bir şarap şişesinin içine hapsolmuş gibi resmedilen bu iki dostun çıktıkları yolculukta kendi benliklerini ve de ahbaplıklarını yeniden keşfedişleri son derece katartik bir üslupla işlenir filmde. Yıllanmış bir şarabı içmek gibi hissettirir Jack ve Miles’ın bu kaçamak seyahatine tanıklık etmek, lezzetli ama bir o kadar da buruk ve acı. 

Bu üç filmin de neticede mesele edindiği birbirinden farklı ama bir o kadar yakın temalar Amerikan topraklarının tozlu yollarını kendine mekân edinmiştir. Easy Rider’ın asi tavrı, kural tanımazlığı, kendi janrında açtığı çığır Amerikan sinemasında gelecek filmler için bir öncül olmayı başarmıştır. Temsil ettiği karşıt kültürden bireyleri muhafazakâr topraklarda gezdirmesi de eski kuşağa ve toplumsal normlara açtığı bir meydan okumadır. 60’larda ortaya çıkan kültürel devrime ve kadın hareketine göz kırpan Thelma & Louise de ana akım sinemada güçlü kadın temsilleri yaratarak hem alışıla gelmişe meydan okur hem de Hollywood’un ataerkil stüdyo sistemine başkaldırır. 2000’lerin başında geçen Sideways ise Amerikan yol sinemasına mizahıyla, varoluşcu felsefesiyle, karakterlerinin buhranını ele alış biçimiyle yepyeni bir soluk getirmeyi başarır. Bu üç film de Amerikan tarihinin farklı dönemlerine tanıklık ediyor olmalarına rağmen benlik arayışı içindeki baş karakterlerini yollara yeni maceralar aramaya itmesiyle ortak paydada buluşurlar. Çıktıkları bu serüvenlerin karakterler üzerinde etkisi bazen olumlu bazen olumsuz da olsa, varmak istedikleri duraklara varamasalar da en nihayetinde hepsi kendi benliklerini bulmuşlardır o yollarda. 

Kaynakça

Argod, P. (2018). From the Road Movie to Wilderness Travel: The Quest for Adventure on the Road and the Myth of the Heroic Traveller. Ekim 12, 2019 tarihinde Via Tourism Review: https://journals.openedition.org/viatourism/3207 adresinden alındı

Bradshaw, P. (2005, Ocak 28). Sideways. Ekim 12, 2019 tarihinde The Guardian: https://www.theguardian.com/film/News_Story/Critic_Review/Guardian_Film_of_the_week/0,4267,1400070,00.html adresinden alındı

Bramesco, C. (2019, Temmuz 15). Easy Rider at 50: how the rebellious road movie shook up the system. Ekim 12, 2019 tarihinde The Guardian: https://www.theguardian.com/film/2019/jul/15/easy-rider-at-50-how-the-rebellious-road-movie-shook-up-the-system adresinden alındı

Ebert, R. (1991, Ocak 1). Thelma and Louise. Ekim 12, 2019 tarihinde Roger Ebert: https://www.rogerebert.com/reviews/thelma-and-louise-1991 adresinden alındı

Kaplan, M. D. (2017, Mart 2). What Road Movies tell us about travel and ourselves. Ekim 12, 2019 tarihinde The Washington Post: https://www.washingtonpost.com/lifestyle/travel/what-road-movies-tell-us-about-travel–and-ourselves/2017/03/02/dded1140-f460-11e6-8d72-263470bf0401_story.html adresinden alındı

Noháč, J. (2009). The Road Movie: A Window on American Culture. Prag: Univerzita Karlova v Praze.

Filmografi 

Easy Rider, 1969. Dennis Hopper, ABD: Pando Company Inc. 

Thelma & Louise, 1991. Ridley Scott, ABD: Pathé Entertainment. 

Sideways, 2004. Alexander Payne, ABD: Fox Searchlight Pictures. 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Trackbacks and Pingbacks