Eleştiri

YİNE DE AMİN

By

Bu kıtaya ayak basınca cennet var sananlar bu kıtadan çıkınca cennet var sananlarla durmadan karşılaşırlar.”

Sinem Sal

Tüm sözcüklerin cümlelerden kurtulmuş gibi incitmeden özgür kalabildiği bir alanı yaratan, hırçınlığını telkinleriyle öfkesini ise duayla örten ve tüm bunların sonunda hayatta kalmayı başaran bir yazar Sinem Sal.

Edebiyat dünyasında cümleleri ile okuyanların kalp kapakçığında yer edinen bir yazar. İnsanın içindeki alacayı bazen gökkuşağı ile harmanlar bazen huzursuz eder, çünkü gerçek ve serttir yazdıkları.

Son yıllarda edebiyat dünyasında cebren ve aşk ile karşımıza çıkan biri. Cebren diyorum çünkü; “Kuşun özgürlüğü de uçamamaktı belki de.” deyip tutsak olduğunu anlatmak için alenen bir güç kullanıyor: Kelimelerin gücünü… O kelimelerde gezinenlerse şöyle karşımıza çıkıyor: “Bir kuşun havalanması için iki kanadı birbirine değmemeli Siz bundan ayrılmayı anladınız ben uçabilmeyi.”

İnsanların arayışlarını, içe dönüşlerini, varlıklarına her ne olursa olsun sahip çıkanların duygularını incelikli bir şekilde son yayımlanan şiir kitabı Yine de Amin’de anlatan Sinem Sal: “Dünya belki gerçekten kötü bir yer ama hayat değil” diyerek bu ülkede artık şiir okunmuyor yargısını kırıveriyor! Nasıl mı? Kitap, yayımlanır yayımlanmaz birden çok baskı yapıyor…

Dahası da var. Dizeleri ile içimizde çiçekler yetiştiren Sinem Sal’ın önceki şiirlerine göre değişen bir dil de var bu kez. İç sesin sıkıntısını ironiyle birleştirip sert bir aşk mateminin anlatıldığı bir ruhla, bir sevda ile karşı karşıyayız. Derin bir aşk bu. Topluma karşı bir aşk bu; aşka karışan akılla, aklı kaybetmeyi göze alan bir ruhla sağ çıkabilen dizelerle derin bir yolculuktayız… Yolculuk, artık böyle bir yolculuk.

Yaşadığımız çağın korkutucu bir hıza sahip olması bir şeylerin aynı kalmasını mümkün kılmıyor artık. Yine de Amin’de bu değişimin içinde kendi aşk mitini taşıyor Sal. Karanlık çağının hafif serzenişli şiirleriyle karşılıyor bizi ilkin ve aynı karanlıkla devam eden yarım kalmış duygular silsilesiyle bizi bambaşka bir esine taşıyor.

“Yara derin açıldığında içinde çiçek yetiştiriyorsun.”

Olmayacak dualara amin dediğinden mi bilinmez, iç organlarına kadar bildiği duyguları bazen öfkeyle kusup, sonrasında çıkıyor kendi içinden. Topluma duyduğu aşkla başlayıp, tasavvufi aşkla bitiriyor. Bize kalan onu takip etmek:

“Okunmalı bir ayet gibi insan kalbi.” 

“Tuhaftı, Allah’a yaklaşıyordum sevince.”

“Aşk laiklikti, devlet ve din işlerini ayırıyordu.”

Öte yandan, “Bir yumruğu havada öpmek gibi hedeflerim var, dövüşmemiz mümkün değil.” diyerek şeffaf bir kurşun gibi attığı dizeler kursakta kalan her şeyi yok edici cinsten. Ne kadar karamsar bir tablo çizerse çizsin kalbin ve duanın gücüne inanan bir isim aynı zamanda Sinem Sal. Dünya’nın kötü bir yer olduğunu söylese de hayatın aynı terazide yer almadığını ve umudun yarına çıkmak için bir güç olduğunu söylüyor. İmkânsız görünen her şey için yazılan Yine de Amin, bu gücü yine kendi karanlığından alıyor.

***

Sinem Sal ile Yine de Amin’e dair konuştuk:

Yine de Amin’in oluşma süreci nasıldı? Nelerden beslendiniz o süreçte?

Şiir bir yoğun bakım odası. Herkesin girebileceği bir yer değil. Sadece aileden olanı alıyorlar. O da kısıtlı zamanlarda. Çoğu zaman okur olarak da hissim bu.

Şiirler kendi zamanını belirliyor. Çok kısa sayılabilecek bir zaman içerisinde arka arkaya yazmaya başlıyorum. Üç ay süren bir süreç diyebilirim. Şu anda yazmakta olduğum şiir kitabı da bu alışkanlığımdan nasibini aldı. Neredeyse üç sene hiç şiir yazmadım. Ama yaklaşık iki aydır sürekli bir şiir yazıyorum. Yine de Amin’i bitirdiğim gün, kanaldaydım. Sekreter yanıma geldi. “Sana fal bakmak istiyorum ben,” dedi. “Olur,” dedim. Bakmaya başladı ve “Olmayacak duaya amin diyorsun,” dedi. “Olsun,” dedim. “yine de amin.” Gittikten sonra bilgisayarımı açtım ve dosyaya adını verdim.

Önceki şiir kitaplarınıza göre biraz daha farklı bir dil ve üslup göze çarpıyor. Bu nasıl oluştu?

Kendimi bulmaya başladım. İlk iki kitabım çıktığında yirmilerimin başındaydım. Yaşla mı ilgili birikimle mi bilmiyorum ama şimdilerde şiirde kendimi daha özgür hissediyorum. Hiçbir zaman yerli yerine oturdum hissi olmaz bende ama son zamanlarda yazdığım şiirlerde daha rahatım.

Dualar ve din öğeleri kitapta bahsedilen diğer konular arasında. Tasavvuf ve din hayatınızın neresinde?

Bir kurtarıcı arıyordum. Belki de o hissiyat şiirlere geçmişti. Ama Yine de Amin ve sonrasında yazdığım şiirler daha farklı bir dönemin parçası. Gezi oldu. Hiçbir şey aynı kalmadı. Dinden ziyade dinin hayatımıza yerleştirdiği tabular, muhafazakâr bir ailede doğup büyüyen bir kadının bu tabularla hesaplaşması var. Duaya gelince, bir tek ona inanıyorum. Çünkü dua insanın kendiyle yüzleşmesidir. Dürüst olursun, eksiğini görürsün, kurtulmak istediğini idrak edersin. Hepsi de sana kalbi işaret eder.

Kitapta genel olarak aşkın karanlık tarafıyla karşılaşıyoruz. Size göre aşkın evrimi nasıl?

Aslında ben aşktan yana umudumu hiçbir zaman kesmedim. O da bu sebepten beni yüz üstü bırakmıyor. Ya mutlu bir ilişki veriyor ya mutlu olacağım şiirler yazdırıyor. Kanında dolaşan iğne, kalbine doğru ilerleyip kalbini patlatmıyor yani. Çok korkmana rağmen yeniden âşık olduğunda cesaretini ortaya koymuş oluyorsun ya, hayat da bunu mükâfatlandırıyor.

Aşkın varoluşuna tanıklık edip ölümün bıraktığı izle mücadele etmek… Yara izini unutmaya çalışıp, her kaşıdığında da kabuğu sıyırınca yeniden kanatan bir şiir kitabı Yine de Amin. Kanatmaya cesareti olanların sonuna kadar gidebileceği şiirler var içinde. Umay Umay’ın arka kapakta da bahsettiği gibi: “Aşkın ulu orta öldürülmesini izledim Sinem’i okurken.” Aşkın her halinin bulunabildiği ama sürpriz sonlu olmayan karanlık dizeler…

“Bağışla beni,

Kuş kafesinde kuş olamadım.”

İç sesin sıkıntısıyla yüzleştiğim metinleri yazıyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Trackbacks and Pingbacks