Eleştiri

SORU KİTAPÇIĞI

By

Yazarın yaratıcı olmasının yanında, okurdan da yaratıcılık bekleyen bir kitap var karşımızda: Soru Kitapçığı. Alejandro Zambra’nın bu kitabı, hayal gücünüzün kapılarını aralıyor. Yaptığınız seçimlere baktıkça hem kendinizi tanıyor hem de kendinize uzaktan bakma fırsatını buluyorsunuz. Alışık olduğumuz türlerin sınırlarını aşan, her sayfasında okurla interaktif bir iletişim içinde olan bu kitapta bilinçaltınızı avcunuza alabilecek bir güç var. Eğitim hayatımız boyunca bize sunulan çoktan seçmeli soru tarzının, aslında hayatımızda yeri olmadığını gösteriyor bize Alejandro Zambra. Günümüz edebiyatına kendine has bir hava katan, hayal gücünüzü zorlayan, aynı zamanda eğitim sistemine dair derin eleştiriler barındıran Soru Kitapçığı beş bölümden oluşuyor. 

Birinci bölüm, ilgisiz terim. 24 tane alıştırma ile karşılaşıyoruz bu bölümde. Amaç ise anahtar sözcükle ve diğer şıklarla ilgisi olmayan seçeneği işaretlemek. Yazarın amacı, doğru olanı değil farklı olanı işaretlememiz. Farklı olanın her zaman “öteki” olduğu, diğerlerinden farklı bir ışığa sahip olanın yok edilmek istendiği günümüzde bu 24 soru biraz olsun düşünmemizi sağlıyor. Kitabın içinden bir örnek soru olarak:

  •    Anahtar Kelime: SESSİZLİK

                              A- Sadakat

                             B- Suç Ortaklığı

                             C-Cesaret

                             D-Vefa

                             E- Güven

Kitabı okumaya başladığınız zaman böyle kısa sorular üzerine uzun uzun düşünürken buluyorsunuz kendinizi. Bu kitabı okuyan ve her konuda bana ışık tutan bir hocamın, bu sorunun yanına yazdığı ufak bir notu paylaşmak istiyorum sizlerle. Kendisi der ki:“Bence sessizlik suç ortaklığıdır çünkü insan bir suç işlediği zaman genelde sessiz olur ve o suçu belli etmemeye çalışır. Eğer suç ortağıysan daha da sessiz olursun ve bunu muhtemelen tanıdığın biri yapmıştır.”  

İkinci bölüm, temel cümle yapısı. Karşımıza çıkan 12 alıştırmada numaralanmış cümleleri anlamlı bir bütün oluşturacak şekilde sıralamamız isteniyor. Eğitim hayatımız boyunca karşılaştığımız soru tiplerinden birini daha görüyoruz kitapta. Bu bölümde “Benim için önem sırası ne?” diye sorarken buluyoruz kendimizi. Türlü senaryolar okuyoruz. Hepsinde canımızı yakan bir nokta oluyor. Hangi sıraya sokarsak sokalım, ne şekilde okursak okuyalım hissettirdiği şey değişmiyor. Kitap da bunu öğretiyor bize. Sırayı ne kadar değiştirirsek değiştirelim, bize kalan duygu aynı oluyor. Kitabın içinden bir örnek soru olarak:

           1- İlk komünyonunu hatırlamaya çalışıyorsun.

          2- İlk mastürbasyonunu hatırlamaya çalışıyorsun.

          3- İlk cinsel ilişkini hatırlamaya çalışıyorsun.

          4- Hayatındaki ilk ölümü hatırlamaya çalışıyorsun.

          5- Ve ikincisini.

Bu soruyla görüyoruz ki, nasıl sıralarsak sıralayalım hepsinin arkasına “ikincisini” getirebilecek konuma gelmişiz. Görüyoruz ki, bunları nasıl sıraladığım hayatımda hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Ya da tüm bunlar olmuyor. Aslında hiçbirinin ardından “Ve ikincisini” diyemeyeceğimizi anlıyoruz. 

Üçüncü bölüm, cümle tamamlama. Karşımıza çıkan 17 sorudaki boşlukları anlamca uygun sözcüklerle tamamlamamızı istiyor bu sefer yazar. Bu bölümde bazı boşluklara sadece tek bir kelimenin gelebildiğini görüyoruz. Çünkü diğer boşluk doldurma sınavları gibi değil hayat. Neresinden tutarsak tutalım, hep aynı olay dolduruyor boşluklarımızı. Bazen hep aynı his doyuruyor ruhumuzun aç olan tarafını. O boşluğa sadece tek bir özne getirebiliyoruz bazen, çünkü o özne hayatımızdayken başka hiçbir şeyin önemi kalmıyor o cümle içinde. 

                     İnsanlar_____  imkânı yok, Tanrı  _______     her şey mümkün.

           A- için       içinse

           B- için       içinse

           C- için       içinse

           D- için       içinse

           E- için       içinse

Bazense boşlukları doldururken yaptığımız tek bir hata, o koca cümlenin anlamını tamamen yitirmesine neden olabiliyor. Koyduğumuz yanlış bir bağlaç, sınavdaki gibi 3-4 puan değil çok daha büyük kayıplar yaşatıyor bize.

               Yapılan binlerce değişiklik  __________  1980 Anayasası bok gibidir.

           A- ile

           B- yüzünden

           C- -e rağmen

           D- sayesinde

           E- olsa da

Bu bölümde yaptığımız tek bir hata, hayatımızdaki tüm doğruların silinmesine neden olabiliyor. Yaptığımız tek bir kelime seçimi ile tüm cümlenin anlamını değiştirebiliyoruz. Ve kitapta ilerledikçe fark etmeden yıllarca beraber yaşadığımız yeni bir “ben” ile tanışıyorsunuz.

Dördüncü bölüm, anlam bütünlüğünü bozan cümle. Bu bölümde, karşımıza çıkan alıştırmalarda bilgi içermeyen veya metinle bağlantılı olmayan cümleleri ya da paragrafları işaretlememiz gerekiyor. Bu bölüm diğerlerinden biraz farklı gelişiyor. İçimizdeki o bitmek bilmeyen merakı, anlama isteğini, anlam katma isteğini doyurmaya çalışıyoruz. Diğer bir yandan, felaket senaryolarının içinden en az hasarla çıkmaya çalıştığımızı fark ediyoruz. 

           (1) Altmış beş yaşında meme kanseri olduğu tespit edildi.

           (2) Bir göğsünü almaları gerekti.

            (3) Kısa süre sonra Alzheimer başladı.

           (4) Çocuklarını, torunlarını, kimseyi tanımıyordu.

           (5) Beni bile tanımıyordu.

           (6) Fakat bir göğsünün eksik olduğunu asla unutmadı

Yukarıda kitabın içinden aldığım örnekte şunu çok net görüyoruz ki kötülerin arasından en kötü olanı seçip “anlamsız” demek istiyoruz ona. Bir şekilde görmezden geliyoruz kendimizce kötünün kötüsü olan seçeneği. Kitaba devam ettikçe anlıyoruz ki, tek bir kötü sonu silmekle tüm senaryoyu değiştiremiyoruz. Kötünün iyisiyle yetinmek için yaşamak istemediğimiz seçeneğe “anlamsız” deyip geçiyoruz diğer soruya.

Beşinci bölüm, okuduğunu anlama. Kitabın son bölümünde bizden beklenen son şey üç metni okuyup sonrasında verilen soruları doğru şekilde cevaplamamız. Kitabın en çetin ceviz bölümü diyebiliriz bu bölüme. Her sene üniversite sorularının “sayfalarca paragraf sorusu sordular” olarak manşetlere taşındığı o bölüm, işte tam olarak son bölüm. Okuyucudan dikkat bekliyor yazar, empati bekliyor, uzun metinlere karşı sabır bekliyor. Aslında oraya yazmadığı cümleleri, bizim çekip çıkarmamızı bekliyor. Çıkarıp, kendi hayatımızda özümsememizi istiyor. Başarıyor da. Sorulan soruların gerçek bir doğru cevabı olmadığını fark ediyoruz. Çünkü bu kitabı kaç kişi okuyacaksa, o kadar fazla anlam çıkacak ortaya. Herkes kendi anladığını katacak cevaplarına. Hepimiz bu bölümde neyi neden nasıl anladığımızı tartıyor olacağız.

Alejandro Zambra, bize uzun uzun anlatmak istemiyor bu kitapta. Alın diyor, kendi cevaplarınıza bakarak kendinizi anlayın. Biz de kitapta ilerledikçe kendimizle karşılaşıyoruz. Çocuk halimizi görüyoruz, ilk aşkımızla rastlaşıyoruz, ilk ağlayışımıza sesleniyoruz, ilk kaybımızı anıyoruz, ilk hastalığımızla yüzleşiyoruz, ilk yenilgimizi yenmeye karar veriyoruz. Babamızla kavga ediyoruz, Tanrı ile tartışıyoruz, sistemle birbirimize giriyoruz. Kitabı bitiriyoruz ve uzun zamandır görmediğimiz kendimizi görüp, selamlaşıyoruz. 

"Yazmak; eşiğin öncesini güzel hatırlamamı, eşikten sonrasına umutla bakmamı sağlıyor."

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Trackbacks and Pingbacks