Deneme

YALNIZCA BEN, YÜZLERCE SEN

By

İnsan; doğar, yaşar ve ölür. Bunu hepimiz biliriz. Ama bazılarımız yeniden doğar. Kimi zaman sancılı bir doğumdur bu kimi zaman bir salyangoz nezaketi ve yavaşlığıyla gerçekleşir. Süreç ise değişmez: Yaşamaya devam edersin. Lakin kendi renklerini keşfetmeye başladığında yaşarken aldığın nefes artık daha özeldir. Grileşmeye devam eden bu dünya düzeninde, ezelden beri var olanlar ama bir o kadar da varlığını kumdan kalelerle oluşturmak zorunda bırakılanlar, aslında kendi renklerini etrafa özgürce yaymanın derdindeler. Ve görmeni istiyorlar: Gökkuşağı çok uzakta değil, yerde ve seninle benim aramda. Ama yok saymak, görmezden gelmek, öteki kabul etmek bu dünyanın bir rengini silmek kadar vahşice. 

“Bir hak, diğerinden üstün veya farklı değildir; verilmemiş her hak alınması için ortak mücadeleyi ve dayanışmayı gerektirir. Ben de bu inançla çalışıyorum.” (Batman Ahmet, Göğe Kuşak Lazım. İstanbul: Sel Yayınları, Mart 2016.) demiş genç yaşta kaybettiğimiz LGBT aktivisti Boysan Yakar. Eşit haklara sahip olmak, sesini daha fazla duyurmak, birlikte hareket etmek ve özde görünmeyeni görünür kılmak ise dert. Bunu kucaklayan mekânlar, bir koruma kalkanı oluşturuyor her bir LGBT’li birey için.

Kendilerine bazen bir kaçış alanı buldukları, bazen eve döndükleri, bazen de müttefiklerin yanına sığınma olarak adlandırdıkları bu mekânlar, birçok LGBT bireyi için büyük önem taşıyor. Çünkü bu yerlerde bankadaki müdür, okuldaki öğretmen kimliğini bir kenara bırakıp  -tamamen toplumsal norm ve dayatılmaya çalışılan heteronormatif algıdan uzakta- kendileri olabiliyorlar. Ve biliyoruz ki insan kendi olabildiği sürece hayatta kalır. “Queer” mekân algısı üzerine tartışmalar süredursun, İstanbul gece hayatının en çok tercih edilen mekânlarından biri Love Dance Point, büyük oranını eşcinsel erkeklerin oluşturduğu bu kulüp, toplumsal kimliğini kapının öteki ucunda bırakmış ve uzun süre baskıladığı içindeki canavarı dışarı çıkarmaya çalışanlarla dolu bir yer. Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğrencisi, aynı zamanda LGBT aktivisti Cihangir Öz; bu mekânlara sıkça giden biri olarak sosyal medya uygulamalarının organik olmayışı, bir temas içermeyişi ve sahteliğinden sonra bu mekânlarda sosyalleşmeye başladığını dile getiriyor. Eskiden sıkça Love’a giden bir gey olarak son yıllarda eğlenmek için orayı tercih etmemesinin nedeni olarak Love Dance Point’in belli stereotiplerle kuşatıldığının ve aynı kişilerde taciz bilincinin bulunmadığının altını çiziyor ve devam ediyor:“Lubunyalar habbeyi (lubunca yemek yemek) ve gullümü severler. Love da eskiden sevdiğim ama maalesef gitmekten rahatsız olduğum bir yer artık. Aktivizm alanından oldukça uzak, sıkış tıkış ve toksik beyaz geylerin işgali altında olduğu için de orayı kendimi ifade edebildiğim bir alan olarak görmüyorum. İşletmecilerini, çalan müziklerini severim. Hizmet ve lokasyon olarak gayet iyi bir yerdir. Ama gelen kitle, eskisi gibi elit diyebileceğimiz türden değil. Eğlence kültürü içinde yozlaşan bir kitle mevcut artık. Böyle olunca oraya gitme konusunda daha da mesafeli oldum.”

Daha çok eşcinsel erkeklerin kümelendiği ve diğer cinsel yönelimdeki insanların yok denecek kadar az olmasının sebebini ise şöyle açıklıyor: “Love’da geyler dışında farklı bir yönelimdeki insanlara neredeyse hiç rastlamazsınız. Çok az sayıda kadın ve çok az sayıda lezbiyen kabul görür ve içeri alınır. Bunun nedeni olarak sözde erkeklik olgusunun etkisini görebiliriz. İktidarı elinde bulunduran çoğunluk, “Burada benim borum öter!” mantalitesi ile mikrodan makroya bir anlayışla kendi yaşadıkları ötekileştirmeyi diğer LGBT gruplarına yapıyorlar.”

Yine eskiden Love’a sıkça giden ama son yıllarda gitmemeye başlayan Seçil Epik ise şu durumun altını çizmekte: “Bir beyaz yakalı olarak dışarıda bu erkeklerle eşitiz evet ama bir lezbiyen olarak Love’un daha girişinde bir ayrımcılık yaşamaya başlıyorum. Eğer günlerden cumartesi ise ve erken saatlerde oraya gitmediysem içeri alınmam çok düşük bir ihtimal oluyor. Çünkü cumartesi gecesi mekânın en yoğun olduğu gün ve çoğunlukla eşcinsel erkekler kabul görüyor. Kadın olmanız, lezbiyen olmanız veya trans olmanız sizi otomatik olarak dışarı itecek bir durumdan öteye gidemiyor. Cuma gecesi içeri alınmanız daha yüksek ihtimal. Çünkü daha sakin bir ortam olabiliyor. Ama bu sefer de içkiniz elinde bir köşede dursanız bile -ya da dans ettiğiniz sırada- bir erkeğin, ‘Git buradan, sizi istemiyoruz!’ bakışları altında kendinizi buluyorsunuz veya çoğu zaman bilerek omzunuza çarpanların yoğun psikolojik şiddeti içerisinde… Bu durumda da artık eğlenmek için gittiğim mekânlar arasından eleniyor Love Dance Point.”

 Tüm bu yargılara rağmen LGBT eğlence dünyasında hâlâ ilk sırayı koruyan Love’un yanında ona alternatif oluşturmuş bazı mekânlar da mevcut. Çoğunun lokasyonu Beyoğlu, Nevizade, Taksim üçgeni içinde yer alan bu mekânlardan en popüler ve tercih edilen ikinci yer Şahika Nevizade. Love Dance Point’e karşın daha Queer mekân algısına sahip ve gelen kitlenin LGBT’nin her kesimini kucaklayan bir yer olduğunu söyleyen Cihangir Öz, “Şahika, ilk zamanlarından itibaren kendimi hep daha özgür ifade edebildiğim ve eğlenebildiğim bir yer oldu. Masaların üstünde özgürce dans edebildiğim, kimi zaman yanımda bir lezbiyenin kimi zaman trans bir bireyin kimi zaman bir biseksüelin olduğu ve ötekileştirilmeden herkesin rahat hissedebildiği bir kaçış alanıydı, diyebiliriz. Son zamanlarda heteroseksüellerin de keşfetmesiyle bu konfor alanını biraz kaybettik. Lavabolar, kadın erkek karışık olmasına rağmen bu durumu oldukça garipseyen ve hatta buna tepki gösteren bir kesim gelmeye başladı. Ve zaman geçtikçe Şahika’da da heteronormatif tutumlar yoğun bir şekilde hissedilmeye başladı,” diyor.

Bunun yanı sıra İstanbul içindeki diğer mekânları sıralayan Seçil Epik: “Tek yön, Cheeky, Haspa gibi mekânlar dışında son yıllarda birçok konsept partiye ev sahipliği yapan Anahit’i önemli bir yer olarak sayabiliriz. Girişinde “Homofobikler ve transfobikler giremez!” yazılı kocaman bir tabela var ve birçok  Queer parti artık burada yapılmakta. Anadolu yakasında ise Mecra adlı yerin LGBT dostu önemli bir mekân olduğunu söyleyebiliriz,.” diyerek İstanbul’daki “Queer” mekân ve eğlence yerlerini bu şekilde sıralıyor. 

Toplumsal norm ve tabulardan uzakta, kendilerine bir komünite kurmaya çalışan LGBT’li bireyler, kendilerine ne kadar kaçış alanı bulmaya çalışsalar da ahlakçılığın ve yargılamanın girdabından çoğu zaman kurtulamıyorlar. “Oueer yaklaşım, eleştirel ve muhaliftir. Sloganı da “Buradayız, Queer’iz, alışın!”(Baird Vanessa, Cinsel Çeşitlilik; Yönelimler, Politikalar, Haklar ve İhlaller. İstanbul: Metis Yayınları, Ocak 2017.) şeklinde belirtildiği gibi “Her yerdeyiz!” sloganı Queer dünyası için önemli bir slogan olmuştur. Özgürlüğe, hoşgörüye ve çeşitliliğe saygı gösteren toplumun her zaman kazançlı olduğu unutulmamalı. Gökkuşağı herkes için var ve herkesin onu bir şekilde savunması gerekiyor. Yalnızca ben değil, yüzlerce sen olursak kazanırız. 

Kaynakça:

   Ahmet Batman, Göğe Kuşak Lazım,Sel Yayınları, 2016.  

   Vanessa Baird, Cinsel Çeşitlilik, Metis Yayınları, 2017.

Röportajlar: Cihangir Öz, Seçil Epik.

İç sesin sıkıntısıyla yüzleştiğim metinleri yazıyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Trackbacks and Pingbacks