Deneme

BİZ, ÖĞRETMEN VE SİNEMA : Beyazperde ve Öğretmenlere Bir Bakış

By

Acımtırak bir tat bırakan o kesiti arıyoruz, dahası en güçlü tadın acı olduğunu biliyoruz ve bundan yola çıkarak bazı kararlar alıyoruz. Bu kararla birlikte o etkileyici, anlam yüklü ve değişimin önünü açabileceğini düşündüğümüz o üç filmi buluyoruz.  Bana göre o filmler sırasıyla Hakkâri’ de Bir Mevsim(1982), Sürgün(1992) ve İki Dil Bir Bavul(2009). Bu üç filmi ortak kılan tek şey ise her karakterlerinin öğretmen olması. “İyi” olanın ne olduğuna dair kendi zihnimde cevabım belli!

“İyi film izleyicisinin kalbine dokunmasını bilerek daha insanca yaşamayı gösterir. İşte sinemanın en güçlü yönü budur. Üstüne üstlük küçük detayların birleşimi olarak ortaya çıkarılan karakterler ve imajları içimizde yer edip bizimle bir oyun hamuru gibi oynamaktadır; tıpkı çocukların hayatını şekillendiren önemli öğretmen figürleri gibi.” 

Sinema insanların imgelerinin izdüşümüdür. İnsan anlatmak istediğini işte bu iletişim kanalı ile anlatır. Bu yazıda ilk filmin ne zaman çekildiğini ya da Lumière Kardeşlerin (1892) neyi anlatmak istediğini açıklayabilirim. Fakat asıl önemli olan onların da anlatmaya değer bir imgeleri olduğudur. Aynı bizim gibi.

Anlam yaratımı süreci, özne olarak kendimizi betimleme çabasında olduğumuzu gösterir. Nesnenin kendine içkin bir anlamı ve de bir değeri yoktur. Bu nesneleri anlamlandıran insanın ta kendisidir. Bu bizim kaçınamadığımız en insani özelliğimizdir. Anlatma ve anlamlandırma ihtiyacımız büyüyerek çoğalmaktayken, etrafıyla kurduğu ilişkiyi bir başkasına aktarabilme heyecanına da sahibiz. 

Bu filmler, öğretmen imgelerinin yanı sıra, 12 Eylül darbesi sonrasını anlatması bakımından da önemli örnekleridir. Olayların, mekânların ve insanların sayesinde anlamlandırdığımız bu karşılıklı sürecin, filmlerde önemli bir nokta oluşturacağını biliyorum. Bu sebeple 1982, 1992 ve 2008 yıllarının farklılaşan perspektifleriyle dönem bireylerinin hangi yatkınlıkları var, onları da görmeye çalışacağım.

Sıkıntılı süreçler bir nesli farklı bakış açıları ile irdelemeye yönlendirir. Mekân olarak Türkiye’nin farklı noktaları, farklı insan tiplemeleri ile karşımıza çıkar. İmgeler ise bu değişimlerden nasibini alır.Kaçınılmaz olan olur ve tarih-insan ilişkisi sonuçlarını sanatta gösterir. Aynı Hakkari’de Bir Mevsimİki Dil Bir Bavulve Sürgünfilmlerinde olduğu gibi. Atanan öğretmenler ve onların anlatıları aslında Türkiye’nin anlatısı olarak karşımıza çıkar. Gerçekliği suratımıza vuran Hakkari’de bir Mevsim, Ferit Edgü’nün “O” romanından uyarlanan, senaryosunu Onat Kutlar’ın kaleme aldığı ve Erden Kıral’ın yönettiği bir başyapıttır.  İzlediğinizde belki de en çok düşündüren nokta öğretmen ve öğrenci arasındaki iletişimsizliğin ve yalnızlığın, o sarp yamaçların omuzlarında duran yalnız karlar gibi Ferit Edgü’ nün omuzlarında durmasıdır. Kentin şartları ile harmanlanmış, hayatını geride bırakıp kendini Hakkari’nin Pirkanis köyünde bulan bu öğretmenin çaresizliğin hüküm sürdüğü ve öğrencilerinin, yaşadığı köyün gerçekliğine adapte olma süreçlerini gözler önüne serer. İnsanlar arasında yaşanan iletişimsizliğin kaynağını bize gösterir. Dil ve kültür farklılığının nelere sebep olabileceğini de çarpıcı bir şekilde anlatır.

Zorlukların, değişikliklerin ve farklılıkların en dingin anlatımı olan sinema ve yaratılan imgeler izleyicisine, yani bizlere düşünmemiz için bir alan sunar.Dönemin incelenecek ikinci filmi olan senaristliğini Mehmet Uyar’ın üstlendiği ve yönetmen koltuğunda Mehmet Tanrısever’in olduğu 1992 yılında çekilmiş Sürgün filmi de iletişimsizliğin farklı boyutunu bize gösterir. Bu sefer daha muhafazakâr bir öğretmen imgesi karşımıza çıkar. İzlediğimde ruha dokunan sahneleri de barındıran bu film, öğretmenin İstanbul’dan Anadolu’nun Çatak köyüne sürülmesi ve orada bulunan insanlara yol gösterip daha iyisini yapabileceklerini kendi inandığı çerçevede anlatmasını ele alır.

2008 yılında çekilen İki Dil Bir Bavulise yönetmen koltuğunda iki kişiyi ağırlar. Özgür Doğanve Orhan Eskiköy’ün başını çektiği bu film bize, Denizli’den Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde öğretmenlik yapmaya giden bir öğretmenin hikâyesini anlatır. Film, Demirci İlköğretim Okulu’nun öğrencileriyse iletişimin zorlukları karşısında iki tarafın da çözmeye çalıştığı sorunları biz izleyicilerin yüzüne bir tokat gibi çarpar. 

Herkesin zihninde kendine özgü bir ideal öğretmen algısı vardır. Çünkü yaşanmışlıklar kaçınılmaz şekilde farklı. Detaylarına indiğimizde dönemin seçilmiş üç filminde yer alan öğretmenlerin özellikleri durumlarına göre değişkenlik gösterir. Hakkari’nin Pirkanis köyünde öğretmenlik yapması için atanan Ferit Edgü’nün yaşadıklarının bir benzeri diyebileceğimiz olaylar, İki Dil Bir Bavul filminde Emre öğretmenin de başından geçer. İki filmin can alıcı olmasının sebebi gerçek hikâyelerden oluşmasıdır. Bu gerçekliğin rahatsız edici ve can acıtıcı olduğu anlarda seyrin anlamı değişir, dahası filmleri irdelemekte farklı yollar açar. Öğretmenlerin sorunları bazı yerlerde çakışır. Örneğin Doğu’nun bu kadar uzak ve ücra köylerinde doğru düzgün su bile yoktur. Kış şartları çok çetindir. Bu sebeple her iki filmde de öğretmenlerin uygarlık özlemleri, anlatının tabanına yerleşir. İşte bu yüzden izleme kısmı bitince bizleri bir düşünme sürecine rahatlıkla sokabilen filmler olmaları hiç de şaşırtıcı değil.

Zorluklar ve acılar her iki filmde de karşımızda durur. Pirkanis köyünde kış şartları çok zorken devlet oraya ulaşamadığında bu köy artık her şeyden izole bir hayat sürer. Çocukların imkânsızlıktan öldüğü bile olur. Öğretmen bu imkânsızlıkları kabullenme aşamasında kendi iç benliğinde sorgulamaya gider. Bu sorgulamada en etkileyici cümle bence şudur: “Sanki uzun yıllardan beri burada yaşıyorum. Yoksa burada mı doğdum ben, burada mı öleceğim? Hiçbir şey şaşırtmıyor beni. Adeta uyuştum, unuttum her şeyi. Her şeyimi, geçmişimi, kentleri, insanların acılarını…” 

Diğer yandan İki Dil Bir Bavul’da Emre öğretmen Çatak köyünün imkânsızlıklarını ve uygarlık özlemini şu kelimelerle anlatır: “Su yok elimin altında. Çeşmeden akmıyor. Ben ilk defa Doğu’ya geliyorum, acayip geliyor bana hâliyle. Neden? Ben Batı’da büyümüşüm, büyük büyük apartmanların içinde. Böyle yani, ne istesem elimin altındaydı…” 

İmkânlar veya imkânsızlıklar karşısında alınan tavırlar, kişiliğin şekillenme sürecinde önemli yapıtaşlarını oluşturur.İşte bu sebepten ötürü Sürgünfilmi de anlatısı bakımından daha muhafazakârdır, ama dertleri bakımından diğer iki filmle aynı çizgiye kayar. Hak, adalet gibi kavramların İslami çerçevede anlatıldığı bu film, adı hiçbir zaman bilinmeyen Muallim Bey ve köylü halkın dönüşüm sürecini gözler önüne serer. Elbette durumdan hoşnutsuz köy muhtarı bu çekişmeli anlarda beliriverir. Buranın ideal öğretmen imajı daha çok güzel ahlaklı, sakin ve huşu içerisinde çocuklarını eğiten öğretmen portresi ile sunulur. Hakkari’de Bir Mevsimgibi kendi iç hesaplaşmalarına yönelirken, Sürgün’de köylü halkı üretime yönlendiren Muallim Bey, kişilerin içindeki potansiyeli işaet eden bir yol göstericidir adeta. 

Bu idealize edilmiş öğretmen, köy halkını eğitmesine eğitir, ama bu, köy muhtarının ona karşı cephe almasına sebep olur. İçinde bulunulan durum karşısında muhtar, önce köyün imamına gider ve ondan yana olmasını ister. Film bu yönüyle öğretmen-din adamı savaşı gibi unsurları barındıran Öğretmen Kemal(1981) gibi yapımlara benzemez. İşte çizgisi bakımından Sürgünfilmini belki de en ayrı kılan nokta bu olur. Muallim Bey, din adamlarına da yol gösteren bir öğretmen figürüdür. Bu filmde bir savaşım söz konusu olmaz. Asıl anlatı kahramanın barınamamasının ve uyum sağlayamamasının yansıması olarak beyazperdeye aktarılır.

Öğretmen rolü bu filmlerde idealize edilmiş bile olsa, bu idealize edilmiş öğretmenin karşısına engeller çıkar ve iç sorgulamalara yönelir. Barınamayan, uyum sağlamakta zorluk çeken bu öğretmenler ya atanır ya da sürülür. Farkındalığı yansıtan öğretmenler, gittikleri yerin halkı tarafından garipsenir ve onların bu köylere uyum sağlamaları beklenir. Eğer bu süreç istedikleri gibi gitmez ise Sürgün filminde olduğu gibi olaylar, ilçe kaymakamlığına şikâyet edilmesi ve tekrar sürülmesi ile son bulur. 

Diğer yandan Hakkari’de Bir Mevsimfilminde Halit yan karakteriyle yüz yüze gelir Ferit Edgü.  Öyle bir yüz yüze gelmedir ki bu, öğretmen afallar ve kim olduğunu sorar. Filmde bulunan bu karakter öğretmenin var olan duruma uyum sağlamasının daha makul olacağını, ancak bu şekilde rahat yaşayabileceğini söyler. Kaçakçılıkla hayatını idame ettiren Halit, kendi adaletini kendi sağlamaya çalışan biri olarak ortaya çıkar. Ferit Edgü ise bu usulsüzlüğe karşı ne yapacağını bilemez, sonrasında eline kalem kâğıt alıp yazmaya koyulur. Kendi çıkarımlarını ve köy insanlarının hayatını anlamaya çalışan ve kendi iç sorgulamalarında cevap arayan bu adam kafasında pek çok soru ile kalır. Bahar gelir, karlar erir. Müfettişin gelmesi ile zorunlu görevinin bittiği duyurulur ama uyum süreci o kadar zorlu geçmiştir ki ne kendisi ilk oraya geldiği kişidir ne de eskisi gibi geri döneceği yere uyum sağlayabileceğine inanır.

 İnançların konuya dahil edildiği filmlerde öğretmen imgesinin her zaman bir savaşım içerisinde olduğunu ve öğrencilerine kendi “doğrularını” aktardığı görülür.İki Dil Bir Bavul’da karşımıza çıkan Emre öğretmen atandığı Şanlıurfa’nın Siverek köyünde sadece Kürtçe bilen çocuklarla anlaşmaya çalışır. Karşısında bulunan engelse azımsanmayacak kadar önemlidir! Dil farklılığı ve kültür farklılığı Emre öğretmenin öğrencilerine ulaşmakta yaşadığı en büyük sıkıntıdır. Aşmaya çalıştığı engel karşısında kendi savlarına sarılmış bu öğretmen yaşadıkları ve anlamlandırdığı dünya bakımından haklıdır haklı olmasına, ama bu çocukların kendi gerçeklikleri de bir o kadar farklıdır. Anlattığım bireyin dünyayı anlamlandırma biçimi işte bu yüzden önemlidir. Yaz gelince mevsimlik işçi olarak tarlaya giden öğrenciyi ya da Rojda’nın evde kardeşine bakma zorunluluğu Emre öğretmen için şaşkınlık uyandırır. Madalyonun öbür tarafında duran Ferit Edgü ve öğrencileri ise şartlar karşısında durumlarını kabul etmekte zorlanan bir öğretmen kavramını izleyici ile buluşturur. Hakkari’nin bu ücra köyünde nasıl yaşanıldığı ve hayatta kalındığı onu hem şaşırtır hem de garip bir yabancılaşmaya sürükler.

Sinema, izleyenlerin düşün dünyasını şekillendiren bir araçtır. Onu güçlü kılan ise yeri geldiğinde acıyı yeri gerdiğinde mutluluğu yansıtmanın en iyi yolunu sanatla anlatmayı bilmesinden gelir.Anlatısı bakımından her üç film aslında içimizde bir yara açar. Yeri gelir düşündürür yeri gelir sevindirir. Potansiyelini en iyi şekilde kullanmaya çalışan öğretmenlerin sorgu süreçlerini en yalın dille izleyicisine aktarmaya koyulur. Bulundukları çizgi bakımından politik sayılan filmler, yurtdışından ödüller toplayarak evlerine döner. Sürgün, Kanada Montreal Film Festivali’nde “En İyi Film” dalında finalist ve Şanghay Film Festivali’nde En İyi Film Dalında finalist olur. Hakkari’de Bir Mevsim1983 yılında Berlin Film Festivali’nde Uluslararası Sanat ve Deneme Sinemaları Ödülü’nü alır. İki Dil Bir Bavulise 2006 yılında Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi ilk film olarak boy gösterir.

Şu bir gerçek ki her anlatı içinde bir nebze de olsa ötekiyi barındırır. Sinema ise bu söylemleri sanatla aktarmanın bir yolu olur.Bazen farkına vararak, bazense hiç farkında olmadan sunulan bu düşünceler her yönetmenin ve senaristin bulundukları çizgilerden ipucu verir aslında. Sürgünve Hakkari’de bir Mevsimkendi çizgisi içerisinde daha eleştirel bir yaklaşımla olayları incelerken; Sürgünkendi öğretmen imgesini bizlere muhafazakâr ama kendi içerisinde adaletli ve çağa ayak uydurma çabasıyla sunar. Bu bizlere yapılan çalışmaların aslında yapımcıları tarafından dünyayı nasıl kavradıklarına dair çizgilerini gösterir. Her idealize öğretmen imgesi kendi politik bakışını izleyicisine aktarır. 

Sinema dil ile anlatmakta zorlanılanı görsel ile izleyicisine sunar. Bu onun görsel alanda bireyde izdüşümün çeşitlenip, şekillenmesine olanak sağlar. Sürgünfilminde sunulan kesitlerde yeşilliğin bol olduğu, çiçeklerin açtığı, huzurlu bir yolculuktur başlangıçta öğretmenin yaptığı. Diğer yandan anlatımın yoğunluğunu belli etmek adına kullanılan kesitler Hakkari’de bir Mevsimve İki Dil Bir Bavul’da bizlere şartların zorluğunu ve yorgunluğunu göstermek adına daha gri tonların ve soğuk havanın zorluklarıyla birleştirilir. Görseller ve anlatı birbirini güçlendiren kökleri ile toprağa bağlı bir ağacı anımsatır bizlere. Şartlar ve düşünceler dilin yetmediği yerde görselin devreye girdiği bir alan olarak izleyiciye ulaştırılır. Sinema insanın elinde insanca yaşamak için olan iletişim araçlarının başını çeker.İster belgesel ister dram isterse korku olsun her film, anlatısı bakımından hedef kitlesini daha iyi bir noktaya taşıma amacını güder. Kaçınılamaz olan ise bu taşımanın nasıl olduğudur. Görsel öğeleri hızla tükettiğimiz bu çağda sanat ve sinema bireyde eksilen anlam duygusunu doldurmakta önemli bir kaynak olur. 

Sonuç, bizlere her filmin kendi içerisinde sıkıntılar yaşadığını, yeri geldiğinde politik duruşu ile yeri geldiğindeyse dil ve kültür gibi konularla boğuştuğunu hatırlatır. Dönemi içerisinde geç yayınlanırlar veya o dönemde yasaklı filmler olarak etiketlenirler. Yaşamın, tarihin ve siyasetin düşün dünyasında yarattığı değişimler filmlerde onları yönetende, yapan ve yazanda rahatlıkla görülür. Anlatıların farklılığını gözler önüne serer. Sinema azımsanmayacak bir güce sahip ve anlatıcısının elinde ya empatinin artırılması ya da nefretin körüklenmesi için yegâne araç olur. Burada önemli olan bu aracı nasıl kullandığımızdır. Daha önemlisiyse herkesi farklılıkları ile kabul edip ona göre adım atmayı bilmektir. İnsan ancak bu şekilde daha insanca yaşayabilir. 


KAYNAKÇA

  1. Kitle İletişim Kuramları, BURAK ÖZÇETİN (2018)
  2. Türk Sinemasında Öğretmen İmajı, Erdoğan Efendioğlu (2013)
  3. Sürgün / Yönetmen: Mehmet Tanrısever / Yapım: 1992
  4. Hakkari’de Bir Mevsim / Yönetmen: Erden Kıral / Yapım: 1982
  5. İki Dil Bir Bavul / Yönetmen: Orhan Eskiköy – Özgür Doğan / Yapım: 2008
  6. 12 Eylül Yılları ve Sinemamız / Yazar: Atilla Dorsay (1995)
  7. Türk Sineması 2.Cilt / Yazar: Prof. Dr. Alim Şerif Onaran (1995)


"İnsanla temas eden her noktada var olan uyumsuzluğu kaleme alıyorum."

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Trackbacks and Pingbacks