Deneme

MUHAKEME

By

Tiyatro insanın iç dünyasını, toplumsal gerçeği ve tanrısal olanı tanımlama ve anlama doğrultusunda önemli bir dil oluşturur. Bize gerçekte ne olduğumuzu, ne olmak istediğimizi ve ne olmaktan korktuğumuzu açık seçik bir şekilde gösterir ve kendimizi ifade etmemizi sağlar. Erkek hegemonyasının süregeldiği ataerkil toplumun izleri, tiyatroda da varlığını sürdürdüğünden; kadına, erkek egemenliği üzerinden gerek bilinçli gerek bilinçsiz olarak bazı değerler biçilir ve bunlara bir çok tiyatro metninde rastlanılır.

Tiyatro, bireyin özgürleşmesine yardımcı olmanın yanı sıra konusunu insan yaşamından almasıyla, toplumsal olarak da bir ayna niteliği taşır. Tiyatrocu, gerçekliğin ışığında yol alır ve sanatıyla toplumun izlerini izleyicilerin gözleri önüne serer. Fakat gerçeklik, çoğu zaman cinsiyetçi bir ayrım gözettiğinden, toplum tarafından kadın ve erkeğe yüklenen roller ve bakış açılarıyla, tiyatroya da taşınır. Sanat, başta tiyatro olmak üzere toplumun yadsınamaz gerçekliğini mercek altına alır. 

Tıpkı şair Gülten Akın’ın dizelerinde bizlerle paylaştığı gibi yaşam iki yola ayrılır : Hayatın tüm yükünü omuzlarına alan kadın ve bunu seyreden erkek… 

Akın’ın kadının sesi olma tutkusu ise sadece dizelerde değil, tiyatronun ve bütün sanatın izleyeceği bir yol olmalıdır.

Tiyatronun insanın özgürlüğünü savunması gerekir. Fakat “Erkek egemen bir dünyada tiyatro, kadının özgürlüğünü erkeğin özgürlüğü kadar gerçekçi  savunulabilir mi?”  Bu sorudan yola çıkarak geçmişten bugüne yazılan bazı tiyatro metinlerini inceleyecek olursak çoğu metinde kadın; kötü eş, kötü anne, engellenemeyen tutkuları ile bir tehlike odağı olarak gösterilmektedir. Prof. Dr. Sevda Şener’in “Tiyatro Eserlerimizde Kadın İmajı” adlı makalesinde de yazdığı üzere kadının suçu çoğunlukla içki içmesi, eğlenceye, lükse düşkün olması, makyaj yapması ve saçını boyamasıdır ; iş bununla da kalmamış, “günahkar kadın” tipi tiyatro metinlerinde ortak malzeme haline gelmiştir. Bu metinlerdeki bir diğer ortak nokta ise metinlerin kadını göz ardı edip, erkek bakış açısı ile yazılmasıdır. 

Erkek egemen bakış açısıyla yazılan tiyatro metinleri kadına karşı bir yargı oluşturur.

Bu günlerde caddelerde afişleriyle karsılaştığım Tennessee Williams’ın Arzu Tramvayı adlı tiyatro oyunu, erkek egemen bakış açısından yola çıkarak topluma ayna tutan güzel bir örnek. Arzu Tramvayı; intihar eden nişanlısının ardından, ailesinden miras kalan toprağı elinden kaptırması sonucu dünyası alt üst olan Blanche’ı, kız kardeşi Stella ve eşi 

Stanley’nin New Orleans’taki tek odalı evine getirir. Stella, kaba ve öfkeli eşi Stanley tarafından yeri kesin çizgilerle belirlenmiş ve duygularını tam olarak ifade edemeyen bir kadındır. Stella’nın hayatı, kocasını memnun etmekle geçmiştir. Fakat Blanche, Stella’nın aksine  kendi isteklerini bir erkeğin isteklerinden önde tutan, giyimine, bakımına ve makyajına düşkün bir kadındır. Gece çıkmaktan, içki içmekten ve erkeklerle arkadaşlık kurmaktan hoşlanır. Stanley’e göre Blanche`ın giyim kuşama düşkün oluşu, erkeklerle daha önce olan ilişkileri, içki içmesi ve içinden geldiği gibi hareket etmesi oldukça yanlıştır. Stanley, Blanche`ı evinden uzaklaştırmak için bazı stratejiler geliştirir. Blanche`ın geçmiş ilişkilerini abartarak erkek arkadaşına söyler ve ayrılmalarına sebep olur. Topluluk içerisinde sürekli Blanche’i aşağılar ve Blanche yüzünden Stella’ya her zamankinden daha kötü davranmaya başlar. Stanley ve Stella’nın ilişkisinde erkek ekonomik gücün merkezi olmuş ve kadın mülkiyet haline gelmiştir. Karşısında, başkaldıramayan pasif bir kadın figürü vardır. Stanley`nin Blanche`ı evden göndermek istemesinin sebebi kafasındaki “olması gereken” kadın figürüne ters oluşu ve kontrol altına alınamaması olmuştur. Blanche Stella’nın aksine erkeklerin koruması altına girmekten uzak, kendi kendine yetebilen bir kadın olmasına rağmen oyunun üçüncü perdesinde kız kardeşine “Erkekler seninle sevişmeden senin varlığını bile fark etmezler ve insan birinin koruyuculuğu altına girecekse, varlığını fark ettirmek zorunda kalır, yumuşak insanlar ışıldamalı, parıltı saçmalıdır, ampullerine üzerine kağıttan fenerler asarlar fakat artık korkuyorum, çok korkuyorum, bu oyunu ne kadar sürdürebilirim bilmiyorum.” der. Burada yazar güçlü görünen kadının bile aslında bir erkeğin korumasına ihtiyaç duyduğunu ve güçlü görünmesinin de erkeği etkilemek için hazırlanan bir oyun olduğu mesajını verir. Hikayenin sonunda Blanche`ın, Stanley’nin tecavüzüne uğraması sonucu psikolojisi alt üst olur ve Stanley önderliğinde akıl hastanesine gönderilir.Metinde Blanche ve Stella karakterleri üzerinden kadına biçilen değerler, zihinde bir kadın tiplemesi oluşturur bu kadın gerçeklikten de oldukça uzaktır.

Nihayetinde Arzu Tramvayı, seyircileri toplumsal cinsiyet üzerine düşünmeye itse de,Blanche`ın “hür kadın” karakterinin Stanley tarafından cezalandırılmasıyla  “Kadın kendisine gösterilen acımasız davranışları hak etti” şeklinde bir algı oluşturur. 

Yazar ve tiyatro eleştirmeni Metin Boran 18.yüzyıla kadar ideolojik ve felsefi angajmanı ne olursa olsun bütün yazarların yapıtlarında, kadın rolününün “yardımcı” olarak belirlendiğini ve yaşam alanlarının daraltılarak, onların birey olma girişimlerinin dinsel, siyasal ve ahlaki gerekçelerle önünün kesildiğini söylüyor. “Erkek ideolojisiyle  yazılan metinlerde hükümranlık kuranların despotik dünyasında şekillenen kadın bilinci, tiyatro metinlerinde ya iradesi köreltilerek zayıflatılmış, güçsüz düşürülmüş ya da yalnızlaştırılarak, aşksız ve güçsüz bırakılmış bir figür olarak karşımıza çıkıyor.” diyen Boran erkek egemen bakış açısıyla yazılan metinlerde kadınların zayıf özellikleriyle sahneye getirildiğini fakat kadınların hayata direnen, siyasal hareketler içinde yer alan, sanatsal üsluplara yön veren, ve ilkeli duruşları ile göz dolduran bireyler olduğunu ifade ediyor. 

Kadın egemen bakış açısıyla yazılan tiyatro metinleri toplumu daha gerçekçi ele alıyor.Dario Fo ve Franca Rame tarafından kaleme alınan ‘Kadın Oyunları’ adlı kitaptaki ‘Kadınlar’ tiradında kadın eşi hakkındaki hislerini şöyle dile getirir; “Evlilik bu mu? Benim de sorunlarım olacağı hiç aklına gelmedi ki. Hiç bana sorar mısın? Yorgun musun? Yardım ister misin? Yemeği kim pişiriyor? Ben. Tabakları kim yıkıyor? Ben. Alışverişi kim yapıyor? Ben. Ay sonuna para yetiştireyim diye akla karayı seçen kim? Ben. Ben de aynı zamanda çalışıyorum. Ben, ben ben…Çorapları kirleten sensin. Onları kim yıkıyor, peki? Benim çoraplarımı kaç kere yıkadın?”

Kadının ikili ilişkilerde yaşadığı sıkıntıları ve buna karşılık duygularını gösteren bu tirad, bugün dünyanın her köşesindeki kadınların yaşamakta olduğu sorunları ifade ediyor.

Arzu Tramvayı ve Kadın Oyunları karşılaştırıldığında erkek egemen bakış açısıyla yazılan ilk metinde kadının dünyada var olabilmek için bir erkeğin varlığı ve korumasına ihtiyaç duyduğu, ancak bu şekilde ayakta durabileceği gözlemleniyor. Kadın egemen bakış açısıyla yazılan diğer metinde ise farklı bir rota izlendiği; kadının aile ve iş hayatında büyük bir rolü olduğu, hayatında bir erkek figürü olsun ya da olmasın tek başına kendine ve çocuklarına yetebileceği görülüyor. İkinci metin kadın erkek ilişki dinamiğini ve kadın tarafından yaşanılan sorunları ele almasıyla topluma ayna tutuyor.

Fo’nun ‘Kadınlardan Konuşalım’ adlı kitabındaki ‘Şişman Kadın’ oyunu ise günümüzde 

toplum tarafından kadına dayatılan estetik kalıpları,  yaşanılan baskıyı ve güvensizliği ele alarak kadının günlük hayatta yaşadıklarını okuyucularla paylaşıyor.  

Gülten Akın’ın Kestim Kara Saçlarımı adlı kitabına ismini veren “Kestim kara saçlarımı n’olacak şimdi” dizesinde ise erkek tarafından genellenen sevgili, eş ve anne figürünün saçlarının mutlaka uzun olması gerekliliği esprili bir dille ele alınıyor. Akın’ın yazıları Fo’nun oyunlarında da görüldüğü gibi kadının yalnızlığı, hayat mücadelesi, aile ve toplumdaki yerini konu alıyor.

Yukarıda verilen örneklerde erkek egemen bakış açısıyla yazılan tiyatro metinlerinin, kadın egemen bakış açısıyla yazılan metinlerin aksine gerçekliğe taraflı bir boyut kattığı ve kadın hakkında toplum tarafından olumsuz yargılar oluşmasına sebebiyet vermekte olduğu görülüyor. Kadın egemen bakış açısıyla oluşturulan metinler; günlük hayatta olan olayları gerçekliğe daha yakın bir şekilde okuyucusuyla buluşturmanın yanı sıra, erkek ve kadın figürlerinin hayatımızdaki yerini daha belirgin bir biçimde bizlere sunuyor. 

Ege Azak

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Trackbacks and Pingbacks