Oyuna son 1 saat kala, Nart makyajını yapmış, kostümü hazırlanmış, ısınırken düşünceler zihnine hücum ediyordu. “Odaklan, odaklan!”

Her şey nasıl başladı az buçuk fikri olsa da bunları çözümlemek konusunda vasat bir haldeydi. Uzun süre hayalini kurduğu başarısını elde etmiş ama onun dışındaki tüm düzenini dağıtmıştı. Hayatını idare etme yoksunluğundan mıydı yoksa hırsından mı bilmiyordu ama başarılı bir oyuncu olduğunu kendine kanıtlamak istiyordu. Kontrol edemediği titreyen elleri ve dolu gözleriyle kuliste oturmuş düşünceleriyle boğuşuyordu Nart. Her şeye rağmen o sahneye çıkmalı, rolünü layıkıyla oynamalıydı. Hatta korkularından güç almalı, onları dönüştürmeliydi, evet. Bir oyuncu olarak acılarından beslenebilirdi.

Asistan oyuna son 10 dakika çağrısını yaptı. Yapacaktı, o sahneye çıkacaktı. Başarısız olduğu her şeyin inadına yapmalıydı bunu. Düşüncelerinden aldığı enerjiyle ayağa fırladı fakat ani bir baş dönmesiyle kalktığı gibi geri çöktü. Bacaklarının direnci kırılmış, sanki bedeni yükünü taşıyamıyordu. Ellerinin titremesi durmamıştı, zaten gözyaşları da kendilerini serbest bırakmak için ufacık bir tetikleyici bekliyorlardı. Çöktüğü yerde ağlamaya başladı Nart. Tüm vücudunu yerçekiminin gücüne bırakmış halde zeminin soğukluğunu yanaklarında hissetti. Başaramamaktan korkuyordu. Güçsüzlük iliklerine işlemişken içinden bir ses ona “Hadi!” dedi. “Hadiiii, hadi ulan hadi amma yavaşsın he! Bak orda müşteri seni bekliyo!”

Nart mezun oldu olalı iş bulamadığından annesi çalışması için yapmadık baskı bırakmamıştı. Konu komşuya sormuş soruşturmuş, Nart’a komşuları Hamza amcanın dükkânında garsonluk işi bulmuştu. İşsiz bir oyuncu olduğuna mı yansındı yoksa davar Hamza’nın leş restoranında çalışmak zorunda kaldığına mı karar veremiyordu ama son 3 yıldır bu vasat restoranın tüm getir götürlerini üstlenmiş, üstüne giden gelen malların sevkiyatını tutmuş ve Hamza’nın tüm psikolojik baskılarına annesinin hatırına katlanmıştı.

Restoran hiç de işlek olmayan bir semtin hiç de işlek olmayan bir sokağında bulunuyordu. Dışardan baktığınızda asla yemek yemek için ilk tercihiniz olmayacak bakımsız ve küçük bir dükkândı. İçeri girdiğinizde sizi yoğun bir yağ kokusu karşılar ve oturduğunuz masalarda önceki müşterilerden hatıralar bulurdunuz. Tuzluklar nemden işlevini yitirmiş, zeytinyağlık yağı içinde değil de dışında bulundururcasına kaygan ve yemekler sadece midede hacim kaplamak için yapılmışçasına tatsızdı. Hamza ise sanki bu durumdan bir nevi zevk alır gibi hiçbir şeyi değiştirmiyor, yemekler ucuz olduğu için gelen tek tük müşteri ile yetiniyordu. Nart konservatuardan mezun oldu olalı kendi alanında bir iş bulamamış, düzenli bir gelir için bu kokuşmuş yere mahkûm olmuştı. Fakat yılmamış, çalıştığı süre boyunca tiyatro oyunlarının elemelerine katılmış, kimi zaman dizilerde figüranlık yapmış ama bir türlü hayalini kurduğu başarıyı yakalayamamıştı. Bir zamanlar ona hocasının söylediği bir söz aklına geliyordu: “Yaparsın sen Nart, sende yetenek var.”

Şimdi ise kendini geçindirebilmek için Hamza’nın eline bakar olmuştu. Dalgın bir şekilde masaları toparlarken çatal ve bıçaklar içindeki hüznü seslendirircesine şıngırdayarak yere düştü.

“Hay ben senin yapacağın işin içine! Bi de oyuncu olacam diyosun, ulan önce bi elini kolunu kullanmayı öğren!” diye bağırdı Hamza.

Nart tüm öfkesini içine atarak sessizce düşürdüklerini yerden topladı. Hızlı adımlarla mutfağa girdi ve derin derin soluk alarak volta atmaya başladı. Şu an yapabileceği tek şey susmaktı ve tek umudu günün eninde sonunda bitecek olmasıydı.

Eve geleli iki saat olmuş, dinlenmek için odasına çekilmişti Nart. Yarın sabah için Hamza’dan izin almıştı. Uzun süredir takip ettiği bir kumpanyanın bu sezona hazırlayacağı oyunu için katılacağı elemeleri düşünüyordu. Bu oyun Wolfgang Borchert’in ‘Kapıların Dışında’ isimli oyununun modern bir uyarlaması olacaktı. Seçmelere ana karakter Beckman için katılıyordu Nart. Sistemin onu dönüştürdüğü haliyle çaldığı her kapının dışında kalan, tek görebildiğinin ona gösterilen olduğu bir adam, Beckman. Nart bu haliyle, başarısızlığı ve bocalamasıyla, çaldığı her kapının yüzüne kapanmasıyla Beckman’ı kendine yakın bulmuştu. Düşüncelere dalmışken kapının çaldığını duydu. Annesi hep ondan önce yetişir, kapıyı açardı. Bunu bildiğinden yatakta usulca doğrulmaktan başka bir şey yapmamıştı. Annesinin gergin sesi koridordan net bir şekilde ulaşıyordu. Merakla yatak odasının kapısını araladı Nart. Gelen Hamza’ydı. Hafiften çakırkeyf olmuş bir yandan gülerek, Nart’ı annesine şikâyet ediyordu.

“Yav senin bu aylak oğlun bi boka yaramaz Aysel, diyim sana. Daha bugün dağıttı ortalığı da sırf senin hatırına bi şey demedim yani. Bir de üstüne yarın için benden izin istiyor utanmaz. Valla Aysel sırf senin hatırına sırf senin.”

“Sağ ol Hamza abi valla sen olmasan n’apardık. Çalışkandır benim oğlum aslında ama herhalde kafası dalgındı. Kusura bakma sen.”

Annesi Hamza’nın tüm rahatsız ediciliğini görmezden gelerek sakin bir tavırla konuyu kapatmaya çalışıyordu. Şu an kirayı ödemeleri için paraya, para için de Nart’ın çalışmasına ihtiyaçları vardı. Nart ise odasında, öfkeli olduğu zamanlarda yaptığı gibi volta atmaya başladı. Ne zaman böyle bir hayvana tamah edecek hale gelmişlerdi. Kendini güçsüz hissediyordu, halbuki tek istediği Hamza’nı boğazına yapışıp ağzının payını vermekti ama yapamadı. Son iki senedir yaptığı gibi sadece sustu.

Aradan 1 hafta geçmiş, katıldığı elemelerden hâlâ haber gelmemişti.  Gün geçtikçe çalan her telefona heyecanla koşmayı bırakmış, dönüşlerinin olumsuz olacağından emin bir şekilde salmıştı Nart. Artık salmayı iyi başarıyordu. Ilık bir çarşamba öğlesi Hamza onu iki sokak öteye sipariş için göndermişti. Telefon hızlı adımlarla dükkânın yolunu tutmuşken geldi.

“Alo”

“E-evet benim.”

“Kabul mu edildim!”

İşte bu cevabı hiç beklemiyordu. Büyük bir heyecanla olduğu yere kelimenin tam anlamıyla mıhlandı Nart. Zihninden milyar tane düşünce geçiyor sevinci ile öfkesi, başaramama korkusu ile hevesi birbirine karışıyordu. Şimdi ne yapacaktı? Uzun zamandır peşinden koştuğu şeyi elde etmişti, Hamza’nın restoranından ayrılabilir miydi? Yeterince para kazanabilecek miydi? Ya oyun patlarsa, ya yine işsiz kalırsa? Tekrar Hamza’nın yerine dönemezdi. Hayır hayır. Bu bir işaretti. Artık kendi yolunu çizip bu kokuşmuş yerden ayrılması gerekiyordu. Her gün ne kadar başarısız olduğunu başına kakan Hamza’ya bir gün daha katlanamayacaktı. Başarısız olsun ya da olmasın şu an eline geçen bu fırsatı sonuna kadar kullanmaktan başka bir çaresi yoktu. Hışımla restorana doğru koşmaya başladı Nart. Kalbi deli gibi atıyor, nefesi adımlarının hızının önüne geçiyordu. Üzerindeki önlüğü Hamza’nın ayaklarının dibine fırlattı.

“N’apıyosun itoğlu it!”

“Bir dakika daha sana katlanmam, ayrılıyorum işten. Kaç yıldır bana ettiklerin yetti artık.”

Hamza koca göbeği ve kan sıçramış kırmızı suratıyla ağzından tükürükler saçıyordu.

“Ulan nankör köpek, seni aldık doyurduk. Şu hallere hareketlere bak hele. Adam mı oldun sen!”

Nart derin bir nefes aldı, artık ne dese boştu. Küfretse, sövse ya da dövse fark etmezdi çünkü kendini sonunda özgür hissediyordu. Bu kokuşmuş restorana bir daha ayak basmayacak, Hamza’nın kulaklarını yırtan sesini duymayacaktı. Usulca restoranın kapısına doğru yöneldi. Buraya bir daha dönmeyecek olmanın ferahlığıyla çıkıyordu o kapıdan. Hamza, Nart’ın sessizliğinden daha da çıldırmış, ağzına geleni sayıyordu.

“Nereye lan nereye! Ben sana gidebilirsin dedim mi it! Gel lan buraya!”

Nart kapıdan dışarı adımını attı. Gün ışığı yüzünü aydınlatıyordu.

Her yol bir kapı ile kesişir. Bazen o kapıyı açar içinden geçeriz ve bazen -ki bu zorlu bir bazen olur- istesek de o kapıyı açacak cesaretimiz ve gücümüz olmaz. Nart tam da böyle bir durumda, tüm güçsüzlüğüne rağmen o kapıyı aralamıştı ama bir adım atacak cesareti kendinde bulamıyordu. Kendi kendini bir Beckman’a dönüştürmüştü. Yıllarca kapıların dışında kalmış, şimdi ise kendi elleriyle açabileceği bir kapıyı açıp bir adım atmaktan korkar olmuştu. Ya o kapının ardındakiler onu hayalini kurduğu kadar tatmin etmezse? Ya her şeyi berbat ederse ne olurdu? Kulisin zemininde gözleri dolu, tüm olan biteni baştan sona düşündü. Yıllarca başarısız olmaktan korkarak başladığı her işte başarısız olmuştu. Kendi kendine engel olmuş ve kendini istemediği bir hayata mecbur etmişti. Yaptığı tüm seçimleri düşündü. Kendini rüzgârın akışına bırakmış kelebek misali bir yerlere uçtuğunun farkındaydı ama nereye uçtuğunun ayırdında değildi.  Artık şu kısacık ömründe bir yerlere konmanın vaktiydi. Zeminin soğukluğu yanaklarını uyuşturmuş, gözyaşlarını elmacık kemiklerinin boşluğuna biriktirmişti. Ayağa kalktı Nart ve usulca kapıya doğru yöneldi. Yaşamı şimdi başlıyordu.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Trackbacks and Pingbacks