Öykü

LEYLA

By

Kasvetli, serin bir geceydi. Sürekli saatine bakıyordu; zaman ilerlemiyordu. Bunalmıştı. Yüzü gece başından beri asıktı. Nihayetinde kocası Erkan, dostları Damla ve Ali’yle yediği sıradan akşam yemeklerinden biriydi. Erkeklerin iş konuştuğu, birbirleriyle alttan alta yarıştığı, kadınların ise evden ve çocuklarından bahsettiği sıradan bir akşam yemeği… Bunu haftada bir iki kez tekrarlarlardı. Ne de olsa komşulardı, gece gündüz birlikte zaman geçiriyorlardı. Yakınlıkları sadece komşu olmalarından gelmiyordu tabii, bu dörtlü üniversite yıllarından beri arkadaştı. Üniversite biter bitmez çifte düğün yapar gibi peş peşe evlenmişlerdi.

“Ben tatlıları getireyim,” diyerek mutfağa yöneldi. Arkadaşındaki garipliği fark eden Damla, onun peşinden gitti. “Neyin var senin Leyla?”

Neyi vardı sahi? Leyla saatlerdir bu sorudan kaçıyor gibiydi ama bir anda cevap verdi: “Ben çalışmak istiyorum artık Damla, bu ev üstüme üstüme geliyor.” Arkadaşı şaşırdı, gül gibi geçinip gittiklerini, Erkan’la birlikteyken çalışmasına gerek olmadığını söyledi. Leyla’nın yüzü iyice düştü. Erkan da böyle diyecekti, çünkü böyle düşünüyordu. Leyla’nın çalışması ona göre gereksizdi, Leyla hiçbir zaman açık açık bu konuyu Erkan’la konuşmamıştı ama söyleyeceklerinin farkındaydı. Bunu eşinin ağzından herkesin önünde duymak istedi. “Erkan’la konuşacağım,” dedi ve tatlıları alarak masaya gitti.

Kekleri tabaklara servis ettiği sırada, “Erkan ben işe başlıyorum, artık evde boş boş oturup seni beklemek istemiyorum,” deyiverdi… Suratında donuk bir ifade vardı, tedirgindi fakat kararlıydı. Damla ve Ali tepkisiz kaldı. Erkan her zamanki gibi, “Tatlım ne gerek var ne güzel yaşıyoruz işte,” diyecekken Leyla çok ciddi olduğunu söyledi. Bıçağını eline aldı, sapını masaya vurarak, “Erkan yeter. Ne güzel yaşıyoruz öyle mi? Sen güzel yaşıyorsun, benim yaşadığıma hayat denemez. Senin yüzünden ne bir işim ne de bir sosyal çevrem var. Kimse adımı bilmiyor. Evet, senin yüzünden!” dedi.

Erkan’ın yüzü düştü “Bunu sonra konuşuruz Leyla,” dedi. Leyla kabul etmedi. “Hayır şimdi konuşacağız, herkesin gözü önünde!” Damla ortamı yumuşatmak için eski arkadaşına sen çalışırsan cheesecake günlerimizi nasıl yapacağız diye soruyordu ki Leyla, “Cheesecake falan istemiyorum ben, hiçbir pastayı hiçbir keki istemiyorum bundan sonra. Ben kek günleri yapmak için mi okulumu dereceyle bitirdim? Artık sadece Erkan’ın hanım hanımcık karısı değil LEYLA olmak istiyorum!” diye öfkeyle haykırdı.

Erkan donup kalmış, ne diyeceğini şaşırmıştı, “Benim eşim olmak neyine yetmiyor Leyla?” diye soruverdi. İşte o an derin bir sessizlik oldu masada, bir süre kimse konuşmadı.

Leyla iş mevzusunu açtığında Erkan’ın vereceği tepkiyi adı gibi biliyordu. Şaşırmaması lazımdı. Erkan’ın Leyla’nın sahip olmasını istediği tek statü “kendisinin eşi” olmasıydı. Demek ki fazlasını kaldıramayacaktı, belki kıskançlığı belki egosu girecekti devreye. Leyla’yı bugüne kadar hep kafeste tutmaya çalışmıştı belli ki. Leyla o an yıllardır bildiği bütün bu gerçekleri kabullendi. Masadan kalktı, odasına gitti, yatağına uzandı. Gözlerini kapatıp saatlerdir kafasında uğuldayan o sese odaklandı ve sonunda onu buldu. Kenan… Kafasında günün başından beri Kenan’ın sesi yankılanıyordu, Kenan’ın sesi, Kenan’ın sorusu, “Neden çalışmıyorsunuz Leyla Hanım?” 

Kenan ile bu sabah tanışmışlardı okulda. Kenan, kızı Derin’in sınıf arkadaşı Zeynep’in babasıydı. Ayaküstü gündelik mevzulardan konuşup sohbet etmişlerdi. Kenan boşanmış, kızını yalnız büyütüyordu ve büyük bir şirkette müdürlük yapıyordu. Leyla’ya neden çalışmadığını ısrarla sorup durmuştu. Çalışmıyor olması eşi Erkan yüzündendi ama bunu ne kendisine ne bir başkasına söylemek istemiyordu.Maalesef bu gerçekle akşam yemeğinde yüzleşmişti.

Leyla yatağında dönüp durdu. Dengesi, duyguları, her şeyi alt üst olmuştu. Bütün gece uyuyamadı. Sabah kalktığında Erkan çoktan işe gitmişti. Leyla da toparlanıp Derin’i okula bırakacaktı. Bir şeyler atıştırıp hazırlandı. Yıllardır makyaj yapmamasına rağmen o sabah, yüzüne pembe, hafif bir allık ve belli belirsiz bir ruj sürdü. Saçlarını her zamanki gibi tepeden sıkıca toplamak yerine açık bıraktı. Okula gitti, Derin’i sınıfına bıraktı ve çıkarken, umduğu gibi yine Kenan’la karşılaştı.

“Bugün çok hoş görünüyorsunuz.” Bu iltifat cümlesine de hazırlanmıştı. Buna rağmen çok mutlu oldu. İki üç defa teşekkür etti… Leyla tam okuldan çıkıyordu ki Kenan “Eğer vaktin varsa kahve içelim,” diye bir teklifte bulundu. Hiç düşünmeden kabul etti. Sanki dün akşamdan beri bunu bekliyordu. Okula yakın bir dükkânda kahve içtiler.

Leyla ile Kenan okulun ilk günü ayaküstü tanışmışlardı. Kenan eşiyle yıllar önce boşanmıştı. Zeynep ile birlikte baba kız sakin ve mutlu bir hayatları vardı. Leyla ile Kenan mezun oldukları okuldan tutun, özel hayatlarına kadar her şeyi konuşmuşlardı. Sanki görünmeyen yoğun bir enerji vardı aralarında, birbirlerine ısınmış gibilerdi. Leyla, Kenan’a dün gece yaşadıklarından bahsetti. Kenan ona yaşadığı hayattan çok daha iyi bir hayat yaşayabileceğini, en azından kendisi için bir şey yaparsa manevi tatmine ulaşacağını söyledi. Leyla’nın kendi yolunu çizmek yerine konfor garantili bir hayat seçtiğini, evliliğini bile sanki üniversitedeki arkadaş grubuna uyum sağlamak için yaptığını düşünüyordu. Leyla Kenan’a hak verdi. Bir yabancının onu bu kadar iyi anlmasına şaşırmıştı fakat bu durum onu çok rahatlatmıştı. Kenan, Leyla’ya dün gece olanlar için üzüldüğünü söylerken yüzünde hafif bir tebessüm vardı. Leyla bunu fark etti fakat bozuntuya vermedi, hatta bu tebessüm hoşuna gitmiş gibiydi. Bu bir şeylerin başlangıcıydı.

Kenan ile Leyla o günden sonra çokça görüşmeye başladı. Bu esnada arkadaşlık sözcüğünün ötesinde yollara düştükleri bile söylenebilirdi. Aşk değilse de ona yakın bir şeyler…

Yemeklere çıkıyorlardı, bol bol konuşuyorlardı, birbirlerinin hayatlarına biraz daha dâhil olmuşlardı. Zaman geçtikçe Leyla Kenan’ı daha iyi tanıyordu, arkadaşlık ve iş ilişkilerini gözlemliyordu. Kenan, gün içinde yaşadıklarını sürekli Leyla ile paylaşıyordu. Kenan’ın günlük hayatta yaşadığı sıkıntıların bir ortak noktasını keşfetmişti Leyla. Kenan da tıpkı Erkan gibi, herkese üstten bakıyordu. Sanki her konuda en iyisi oymuş ve karşısındaki ne yaparsa yapsın ondan iyi olamazmış gibi düşünüyordu. Bu konu bir süre Leyla’nın kafasını kurcaladı, huzursuzdu.

Günler sorularla geçip dururken Leyla hâlâ çalışmıyordu, sıklıkla iş başvuruları yapıyordu fakat aklına tamamıyla yatan bir işten henüz kabul almamıştı. Bir sabah Kenan’la deniz kenarında bir restoranda kahvaltı ederlerken Leyla’nın çok istediği bir firmadan telefon geldi. “İşe alındınız!” Leyla sevinçten önündeki bütün yemekleri balıklara attı. Kenan’a sarıldı ve “Deniz havası yaradı işte,” dedi. Kenan hafifçe gülümsedi, “Burada çalışmak istediğinden emin misin? Pozisyonun biraz aşağıda sanki… Ya da neyse ne diyorum ben, tabii şirketin başına geçirmeyeceklerdi seni, hayırlı olsun.” dedi. Leyla şaşırdı, duraksadı. “Efendim? Tabii şirketin başına geçirmeyeceklerdi derken? Ben istesem ve çabalasam bir şirkette yönetici olamaz mıyım Kenan?”

Kenan yüzündeki küçümseyici ifadeden kurtulamadı. “Tatlım, işten kabul geldi, sevinsene. Soruna gelecek olursak, sen kendini benimle mi kıyaslıyorsun, taklitçi papağanım benim,” dedi. Leyla Kenan’ın düşüncelerinde gayet ciddi olduğunu anladı. “Ne taklidi ya! Ne saçmalıyorsun sen. Beni küçümseyerek tatmin mi oluyorsun sen aklınca?” diye yükseldi.

Kenan Leyla’yı sakinleştirmeye çalıştı, onu ısrarla arabaya kadar götürdü. Eve geçtiklerinde sakinleşir diye düşünüyordu. Leyla’nın gözleri ise bambaşka bakıyordu. Öfkesi hayal kırıklıklarıyla birleşmişti. Leyla arabaya biner binmez koltuğunun üstündeki aynayı açtı, yol boyunca ifadesizce kendi yüzüne baktı.

Nihayet eve vardılar, kapıyı Zeynep açtı. Kapıyı açar açmaz evin içine huzursuz bir rüzgâr esti. Zeynep babasına ve Leyla’ya baktı. Leyla’nın bakışları ona tanıdık geldi, bu bakışı daha önce görmüştü. Boğazı düğümlendi kelimeleri ağzından zor çıkardı. “Yoksa sen de mi bizi terk ediyorsun annem gibi, babam onu delirtti o da gitti, şimdi sıra sende mi…” Leyla’nın gözleri dolmuştu, Kenan o güne kadar eşiyle neden boşandığını hiç anlatmamıştı. Demek ki bu yüzdendi, o kadın da Kenan’ın davranışlarına, böbürlenmelerine katlanamamıştı ve gitmişti. Leyla Zeynep’e sıkıca sarıldı, yanaklarından öptü ve hiçbir şey demeden kapıyı çekti, çıktı…

Kaynakça:      

BEM, S., L. (1981). Bem Sex-Role Inventory: Professional Manual, Consulting Psychologists Press: Palo Alto, CA.

ICKES, W. (1993). “Traditional Gender Roles: Do They Make and Then Break Our Relationship?”, Journal of Social Issues, S.49(3), s. 71-85.

VATANDAŞ, C. (2007). “Toplumsal Cinsiyet ve Cinsiyet Rollerinin Algılanışı”,Sosyoloji Konferansları, S. 35, s. 29-56.  Beauvoir, S.,1966, Kadınlığın Kaderi, Çev.: C. Unan, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Trackbacks and Pingbacks