Deneme, İnceleme

TEK EKRAN BİNLERCE HİKÂYE: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE THE SIMS 4

By

General Instruments’ın çıkardığı AY-3-8500 yongasından, Red Dead Redemption’a, Atari’nin Night Driver’ından Cyberpunk 2077’ye… Birçok hikâyeye tanıklık etmemizi sağlayan ve belki de bize binlerce hayat yaşatan video/bilgisayar oyunlarının oldukça geniş ve her yıl biraz daha gelişen bir tarihi var. Evlerimize giren ilk atariden PlayStation’a, aldığımız ilk Joystick‘ ten VR gözlüklerine ulaşan, aslında kısa sürede çok yol kat etmiş bu sektör, çoğu insanı bir yerden yakalamış ve içine çekmiş durumda.

Evimdeki tüplü televizyona bağlanan ilk atariyi açtığımda nasıl büyülendiğimi hala hatırlarım. Benim yaşıtlarım, hatta bizden önceki nesil da hatırlar. Contra, ShufflePuck Cafe, Mortal Combat, Tsubasa… Grafik anlayışı günümüzdeki anlayıştan oldukça farklıydı ve bazı oyunlarda sahne neredeyse hiç değişmezdi. Hep aynı ekrana bakarak bazen heyecanlandık, bazen sinir krizleri geçirip tüplü televizyonun üzerine defalarca vurduk ama yine de gözlerimizi o küçücük ekranların karşısında heba ettik. Ailelerimiz “yeter artık kör olacaksın” deyip konsolu saklayana kadar başından kalkmadık. Bazılarımız hiç bu kültüre katılmadı, bazılarımız o kadar dâhil olamadı, bazılarımız çoktan her dönem çıkan çok daha iyi oyunlarla geçmişteki bütün oyunlarını tarihin tozlu raflarına kaldırdılar. Ya bu kültürün en sadık temsilcileri olan bazılarımız ise o dönemlerde başladıkları oyunların günümüzde, daha iyi ses ve görüntü kalitesiyle tekrar çıkan “remastered” sürümlerini hala oynuyor.

Her ne kadar yeni çıkan oyunları keyifle ve heyecanla takip etsek de, hikâyesine, karakterlerine ya da sundukları daha oyuncu temelli özellikleriyle bizi içine çeken ve uzun yıllar yeni sürümlerini beklediğimiz oyunlar belirli bir kitle tarafından hala oynanıyor. Benim için hala heyecanla yeni sürümünü beklediğim ve neredeyse 15 yıldan uzun bir süredir oynadığım bu oyunun adı kesinlikle “The Sims.”

2003 yılında tanıştığım The Sims adlı oyun, henüz 6 yaşındaki beni çok etkilemişti. Baktığınız zaman oyuncuya çok fazla şey vadeden bir tarafı yoktu. Oyunun genel çerçevesini genişletmek, yeni hikâyeler ya da özellikler eklemek için çıkarılan eklenti paketleri olmadan oyunda yapabileceğiniz çok fazla şey yoktu. Bir aile kuruyordunuz, ev yapıyordunuz ve evinizde mütemadiyen çıkan yangınlar sonucu sinir krizi geçirip oyunu kapatıyor ve sakinleşmeyi bekliyordunuz. Baktığınız zaman döngü bu şekildeydi. 1 yıl kadar bir süre kendi bilgisayarım oyunu kaldırmadığı için her gün komşuma gider, tanıdığım çevremdeki insanları ya da sevdiğim ünlüleri oyun içinde yaratıp gündelik hayatlarını yaşamalarını izlerdim. Ya da sadece komşumun oyunu oynayışını izlerdim.

Sims’in ilk oyunuyla hikâyem uzun sürmedi. 2004’ün Eylül ayında The Sims 2 çıkmıştı fakat ben o dönemlerde sokakta arkadaşlarımla oynadığım oyunları bilgisayar başında tek başıma geçirdiğim oyunlara tercih ediyordum. 2007’ye kadar da bu böyle devam etti. 2007 yılına geldiğimizde ilk hem ana oyun CD’si “The Sims 2” ve eklenti paketi olarak aldığım “The Sims 2: Seasons” CD’leri ile uzun soluklu ve maddi açıdan zorlayıcı bir sürecin temellerini atmıştım.

Bu “eklenti paketi” olayını The Sims üzerinden biraz daha geniş anlatmak gerekirse, önce ana oyun dediğimiz oyun çıkar. Oyunun temelidir ve oyunun ana hatları, oyunun temeli olma özelliğini taşıdığı için daha sınırlı bir çerçeveye sahiptir. Temel oyun ile oyuncuya, oyunun bütün potansiyeli sunulmaz, bu bir süreç içinde gerçekleşir; çünkü en az 15 eklenti paketi çıkartarak, sizin daha gerçekçi bir oyun isteme zaafınızdan faydalanarak oyuna daha fazla yatırım yapmanızı sağlar. Elinizdeki oyunu oynamaktan sıkıldığınız noktada, devreye yeni bir eklenti paketi girer ve oyuna olan merakınız tazelenir.  Seasons paketini alırsınız ve artık mevsimler vardır, Pets eklenti paketini alırsınız ve artık evinize hayvanlar ekleyebilirsiniz vs. Burada güdülen amaç, oyunu belirli bir sürece oturtarak hem oyunun tamamını belirli bir süreç içerisinde keşfetmeniz, oyunu hemen tüketmemeniz, hem de oyundan olabildiğince daha fazla gelir elde etmektir.

Sims 2’yi ilk oynamaya başladığımda yaklaşık 10 yaşındaki bir çocuk olarak, oyun bana beklediğimden de fazlasını vermişti. Çıkan her eklenti paketini çıktığı gün alıyordum, oyunun hatlarının genişlemesi ve daha gerçekçi bir hale gelmesiyle bir sürü farklı hikâyeye tanıklık ediyordum. Sadece aile kurma ve bunu sürdürme hikâyesinden çok farklıydı. Tıpkı kitap yazar gibi bir hikâye yazıyor, karakterleri oluşturuyor ve aklımda yazdığım senaryoyu büyük bir keyifle takip ediyordum. O kötü grafiklerin karşısında oyunun bana izin verdiği kadarıyla kendimi gerçek dünyadan tamamen soyutluyor ve oradaki hayatı yaşıyordum. Beni en çok tatmin eden kısmı da buydu.

The Sims 3 çıktığında beklentim, oyunun bana gerçekçi bir simülasyon deneyimi sunması yönündeydi. Eğer oyunun vadettiği şey bir “gerçek hayat simülasyonu” ise, bunu en iyi şekilde yapmalıydı. Nitekim bunu başarmıştı. Sims 2’de olmayan bir sürü özellik eklenmişti. En önemlisi “Open World” dediğimiz, haritada serbest gezmemize izin veren “açık dünya” özelliği gelmişti. Tasarımlar oyuncu nasıl isterse o şekilde değiştirilebiliyordu, çoğu şey oyuncunun kendi zevkine bırakılmıştı. Yani oyun, oyuncuyu kısıtlamıyordu. Konu eklenti paketlerine geldiğinde ise, 11 tane eklenti paketinin yanı sıra bu sefer de “eşya paketi” dediğimiz oyunları çıkardılar. Yani oyunu geliştirmek ve seçenekleri çoğaltmak için eski sisteme göre aslında sadece 11 kere ödeme yapmamız gerekirken, şimdi en az 20 kere ödeme yapmamız gerekiyordu.

5 yıl boyunca, 2009 yılından 2014 yılına kadar çıkan her paketi satın aldım ve neredeyse her gün bu oyunu hiç sıkılmadan oynadım. Oynayamadığım her dakika bu oyunu oynamayı hayal ediyordum.

Üniversite sınavına hazırlandığım sene, yani 2014 yılında EA Games ve Maxis, The Sims 4’ü yayınladı. Eğer ki bir an şalterlerim atıp çıktığı an oyunu indirseydim, büyük ihtimalle şuan bunları yazamıyor olacaktım. Sınava, sırf bu oyunu vicdan azabı çekmeden oynayabilmek için daha çok çalıştım. Hiçbir görseline veya videosuna bakmamıştım. Beklentim inanılmaz yüksekti; çünkü o dönemde çıkan bütün oyunlar özellikle grafik olarak çok iyilerdi. The Sims 3’ü oynadığımız dönemde çıkan oyunlara baktığımız zaman Sims 3 çok geride kalmıştı, bu yüzden The Sims 4 için nefesimi tutmuş, son üniversite sınavımın tarihinin gelmesini bekliyordum.

Son üniversite sınavı oturumumdan sonra, ailemle sınavın nasıl geçtiğini bile konuşmadan oyunu satın almaya gitmiştim. Oyunun fiyatına bile bakmadan gözüm kapalı bir şekilde kasaya ilerlemiş, yanımda oyunu alabilecek kadar para olmadığı için 18 yaşımda olmama rağmen kasanın önünde bana oyunu alması için babama ağlayarak yalvarmıştım ve en sonunda oyunu almaya ikna etmiştim. Uzun bir süre sınav yüzünden oynamayı ertelediğim hayatımın oyununun paketini yolda açmaya başlamış, CD’sini çıkarmış ve eve girdiğimde üzerimi bile değiştirmeden bilgisayara takmıştım. Saatlerce inmesini beklemiştim, daha çabuk inmesi için bilgisayarda başka hiçbir şey yapmamıştım. Ve en sonunda, oyun açılmıştı. Karşımdaydı…

O zamanlar, 12 yıl boyunca büyük bir zevkle oynadığım oyunun geldiği hali görünce gerçekten büyük bir hayal kırıklığına uğraşmıştım. O zamana kadar yaşadığım en büyük hayal kırıklığıydı. Tonla para vermiştim ve karşılığında neredeyse hiçbir şey alamamıştım. Oyun o kadar kötüydü ki, en temel şeyleri bile ya unutmuşlardı ya da özelliklerden kaldırmışlardı. Saatlerce nereden havuz yapabileceğimi araştırmış, en sonunda EA Games’in yaptığı açıklamayla havuzu koymayı unuttuklarını öğrenmiştim. Tasarımlar ve renkler sabitti, “open world” özelliği gitmişti ve grafikler o dönemin oyunlarına göre gerçeklikten oldukça uzaktı. The Sims 3 ve çıkan bütün eklenti paketlerinden sonra EA Games bizi zirveden aşağı atmış ve bunu yaparken de bizden yani babamdan oldukça iyi bir miktar para almıştı.

Oyun oynayan insanlar birbirleri ile bir şekilde iletişimdedir. Eskiden bu görevi forum ya da blog siteleri üstlenirken şimdi sosyal medya sayesinde insanlar oyun hakkında ne düşünüyor kolayca öğrenebiliyor ve oyunu oynayan kişilerle kolayca iletişim kurabiliyoruz. Oyundan beklediğini bulamayan insanlar oldukça fazlaydı, fakat hepimiz eklenti paketleri ile oyunun daha iyi bir noktaya geleceğine inanmış ve beklemeye karar vermiştik.

Eklenti paketleri yavaş yavaş çıkmaya başladığında tatminsizliğimiz devam ediyordu. Çıkan paketler ve temaları daha önceden aşina olduğumuz şeylerdi, fakat daha önceki oyunların verdiğinden çok daha eksiz ve yetersizdi. Ayrıca oyunlarda artık CD satın alma dönemi bittiği için oyunları internet üzerinden dolar ile satın alıyoruz. Hem tonla para vermek hem de beklediğini bulamamak oyuncuları oldukça rahatsız eden bir durumdu. Oyunun bize sunduğu şeyler ile oyun içerisinde çok fazla vakit geçiremiyorduk. Eskiden bilgisayar başından saatlerce kalkmadan, ekrana bakmaktan başımız ağrıdığında ağrı kesici içip oynamaya devam ettiğimiz günler bizim için biraz geride kalmıştı. Aynı zamanda, eklenti paketlerinin yanı sıra, The Sims 3’te gelen “eşya paketlerinin” yanı sıra şimdi de “oyun paketleri” diye bir saçmalık çıkmıştı.

Bununla beraber oyunda olması gereken temel şeylere bile para verir olduk. Eskiden bir eklenti paketi aldığınızda oyun neredeyse baştan sonra değişir, size yeni bir dünya ve bir sürü olanak tanırdı. Şimdi ise bir paketi aldığınız zaman gelen özellik sayısı oldukça yetersiz. Hem eskisine göre daha fazla para veriyoruz, hem de elimize pek fazla şey geçmiyor.

Bütün bunlar oyunu gerçekten seviyorsanız canınızı sıkan detaylar oluyor. Oyun oynamak, eğer ki bu alana uzak biriyseniz, bilgisayarın başına oturup saatlerinizi boşa geçirmek gibi görünebilir. Fakat bu sektör, teknolojinin ve grafik tasarımlarının ilerlemesine öncülük etmiş, artık kendisine oldukça büyük bir pazar kurabilmiş ve tam anlamıyla bir “sektör” haline gelebilmiş durumda. Oyuncu açısından ise, harcanan para ve saat gibi somut yanları dışında, manevi yanları da oldukça fazla.  Oynadığımız karakterler ve kurduğumuz ya da bize sunulan hikâyeler içinde kayboluyor, devamlılığını sabırsızlıkla bekliyoruz. Hal böyle olunca oyundan aradığımızı bulamamak insanların heveslerini kursaklarında bırakıyor. Ve bu tatminsizlik sonunda oyuncuların, oyun yapımcılarının laflarını kesip oyun dinamiklerinde söz sahibi olmalarına neden oluyor. Bu laf kesme olayının adı oyun için “modlar” yaratmak. Özellikle “The Sims” için konuşmak gerekirse, oyun yapımcıların kesinlikle karşı çıktığı bu modlar, oyunu daha gerçekçi daha geniş daha “oynanabilir” kılıyor. Basitçe, oyunun temel dinamikleri üzerine eklemeler yapıyorlar ve çeşitliliği arttırıp, oyunda zaten olması gerek fakat olmayan özellikleri ekiyorlar. Neredeyse tamamı ücretsiz ve çoğu oyuncular tarafından oluşturulup internet üzerinden diğer oyuncularla paylaşılıyor. Oyuncular, diğer oyuncular da oyundan daha fazla keyif alabilsin, daha fazla tatmin olsun diye saatlerini mod oluşturmaya harcıyor ve bundan para talep etmiyor. Oyun yapımcıları bile bu amacı gütmezken ve oyun üzerine beş dakika daha fazla düşünmeyi reddederken, oyuncular bunu ücretsiz yapıyor. Bu sayede oyun daha keyifli hale geliyor.

Fakat eskisine kıyasla, oyun dinamikleri ne kadar hızlı değişirse, o kadar iyi. Eskiden aynı oyunu, aynı hikâyeyi günlerce, hatta belki aylarca sıkılmadan oynayabiliyorduk. Sistem aynıydı, oyunun fikir genel çerçevede hala aynı, fakat artık daha hızlı tüketiyoruz. Eskiden oyun içerisinde bir hikâye oluşturduğumuzda bunu uzatabildiğimiz kadar uzatıyorduk, oyuna bunu nasıl yansıttığımız önemli değildi. Gözü kör edecek kadar kötü grafiklerin içerisinde kurduğumuz evren zihnimizde çok daha fazlasıydı. Artık bu böyle değil. Artık ne düşünüyorsak onu direk karşımızda görmek istiyoruz ve bunu olabildiğince hızlı yapmak istiyoruz. 2014 yılında The Sims 4 ilk çıktığında, oyunun gelişimine gösterdiğimiz sabırsızlık ve tahammülsüzlük oyunun geleceğine de yansıyacak. Şuan 2020 yılı için gün sayıyoruz ve The Sims 4 için eklenti paketi çıkmaya devam ediyor. The Sims 4, serinin ilk üç oyununa kıyasla daha yavaş bir gelişim gösterdi ve aslında diğer üç oyun kadar gelişimi hala gösterebilmiş değil. Aynı zamanda, bu dönemde çıkan ve belirli bir popülerlik kazanmış diğer oyunlarla kıyasladığımızda oldukça geride kalmış durumda. Fakat yine de ilk çıktığı günden beri bir değişiklik gösteremediği söylemek haksızlık olur.  Fakat The Sims 4 serisi tamamlandığında ve The Sims 5 çıktığında, oyunun gelişmesi ve belirli bir noktaya gelmesini, hele ki bu kadar yavaş bir şekilde gelmesini bekleyemeyeceğiz. Hemen tüketmek ve yapılabilecek ne varsa o an içinde yapmak isteyeceğiz. Çünkü çağımızın getirdiği “hızlı tüketim” anlatışı, oyun sektöründe de kendine yer edinmiş durumda. Artık oyunları oynarken, hikâyenin sonuna gidişattan daha fazla odaklanıyoruz. Tabi The Sims oyunlarının bir sonu ya da belirli bir hikayesi yok. Fakat oyunda yapabileceğiniz şeyler bir sınır ile çerçevelenmiş durumda ve biz oyuncular olarak çabucak bu çerçevenin her noktasını keşfetmek isteyeceğiz ya da çıkan her eklenti paketi ve yenilik ile bu çerçevenin daha da genişlemesini isteyeceğiz.  Ya da en azından, artık sürekli ısıtıp önümüze sunulan içerikten çok daha farklı, daha gerçekçi ve daha geniş bir evren bekleyeceğiz ki bizi oyalasın.

Ayrıca, bu oyunun dağıtımı bizzat oyunun geliştirici şirketi EA Games’e ait Origin tarafından yapılmakta. Steam gibi oyun dağıtım yazılımlarının aksine, bu oluşumda tek geçerli para birimi Dolar ve Euro. Fiyat – performans bakımından The Sims 4’ün pahalı olduğunu öne süren Dolar-Euro bölgesi dışındaki, özellikle para birimi bu iki kurun karşısında değersiz olan oyuncular için bu para birimleri ile ödeme yapmak oldukça sıkıntılı bir iş. Örneğin bir eklenti paketinin fiyatı 40 Euro. Bu güncel kur ile 263 Türk Lirasına tekabül ediyor. Her 2-3 ayda bir yeni bir paket çıktığını düşünürsek totalde vereceğimiz meblağ oldukça fazla. Bu yüzden oyuncular, artık oyunu satın almak yerine başka illegal yollara yöneliyor.

Eğer ki oyun, verilen parayı karşılayacak kadar iyiyse insan bir şekilde bir bahane üreterek, “ama” diyerek oyunu satın alır. Ve eğer oyun oynayan kişiyi tatmin ederse, ödenen para düşünülmez. Fakat bu durum The Sims 4 için geçerli değil. Dünya çapında oynanan, zamanında en çok satış rakamına ulaşan oyunlardan bir tanesi, kullanıcılarının tatminsizliğine ve mutsuzluğuna kayıtsız kalarak hala bildiğini okuyor ve kullanıcı yorumlarını hiçe sayıyor. Talep edileni kullanıcıya sunmuyor. Ve şu da unutulmamalı ki, eğer ki The Sims 4 ilk oyun olsaydı ve adı The Sims olsaydı, oyunun bu kadar uzun bir geçmişi olmasaydı, o zaman bütün bu olumsuzluklar sineye çekilebilirdi. Fakat her dönem gelişmesi gereken oyun yerinde sayıyor, hatta geriye gidiyor ve bu sırada oyuncudan tonla para alıyorsa, bu oyuncu açısından büyük bir sorundur ve oyuna olan bağlılığını zedeler. Geçmişte çok daha iyisini yaptı ve artık bunu yapmayı neden reddettiği tamamen muamma. Fakat her gün daha da gelişen bu sektörde ben, kendime The Sims serisi kadar bağlanabileceğim bir oyun daha bulamadım. Ve şuan yapabileceğim tek şey, oyunun ileride daha iyi bir hal alacağı, en azından eski ivmesini ve kalitesini yakalayabileceğini ummak ve beklemek.

Kaynakça

https://studybreaks.com/culture/ea-the-sims/. (2018, June 8). Is EA Ruining ‘The Sims’ Franchise? Study Break: CASEY LAVALLEY adresinden alındı

Joost Raessens, J. G. (2005). Handbook of Computer Game Studies.

Kapell, M. (2013). Playing with the Past: Digital Games and the Simulation of History.

Keem, S. (2016, November 26). Maxis and EA are ruining The Sims series. TheWathcdog:

Maxis and EA are ruining The Sims series
adresinden alındı

LIVINGSTONE, C. (2005). Desire and the consumption of danger: Electronic gaming. La Trobe University.

Taylor, T. L. (2009). Play Between Worlds: Exploring Online Game Culture. The MIT Press.

Wolf, M. J. (2007). The Video Game Explosion: A History from PONG to PlayStation and Beyond. Greenwood.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Trackbacks and Pingbacks