ZAMANDAKİ İSTASYONLAR
GÜLAY
Bundan elli veya yüz yıl sonra Notre-Dame Katedrali’nde yaşanan yangın büyük ihtimalle çoktan unutulmuş, sadece internette araştırma yapanların karşısına çıkan bir bilgi olarak kalacak. Tarihte başından birçok olay geçen katedral için bu yangın bir hatıraya dönüşecek; büyük ihtimalle her şeyin bir sonu olduğu gibi, Notre-Dame’ın da sonu bir gün gelecek. Ama bu olaydan sonra sermaye sahiplerinin gözümüze soktuğu yozlaşma ve adaletsizlik, yüz hatta bin yıl sonra bile dünyayı etkileyecek.
Victor Hugo’nun kitabını okumadıysanız bile, aynı isimle sinemaya uyarlanan çizgi filmi birçoğunuz izlemişsinizdir. Quasimodo ve Esmeralda’nın aşkını anlatan Notre-Dame’ın Kamburuufak yaşta çoğumuzu etkilemiştir. Hugo, Notre-Dame Katedrali’nin popülerliğini bu eseriyle daha fazla arttırdı mı? Kesin bir şey söylemek zor ama geçmişi neredeyse sekiz yüz yıla dayanan kilise, tarihe yeni izler bırakmaya devam edecek.
Nasıl mı?Paris’te, sıcak bir nisan akşamında, kendini alevlere teslim etti Notre-Dame Katedrali.Notre-Dame’ı alevler içinde görmek bende üzüntüden daha çok şaşkınlık ve merak hislerini uyandırdı. Aklıma hemen birkaç sene evvel yaşanan Haydarpaşa Garı yangını geldi. Bana göre İstanbul’un sahip olduğu en güzel birkaç yapıdan biri olan gar gözlerimizin önünde cayır cayır yanmıştı. O günden beridir de hayatımıza tekrar girmesini bekliyoruz.
Notre-Dame’a doğru kafam bu düşüncelerle meşgulken, bir yandan da telefonumdan olayları takip ederek yürüyordum.Taştan yapılan katedralin çatısında ve kulesinde ahşap malzeme kullanılmıştı. İşte o ahşap kulenin çökme anını izlediğimde, bir tarihin yok olmaya doğru gittiğini de fark ettim. Yüzyıllar boyunca birçok insanın ziyaret ettiği, ibadetini gerçekleştirdiği, resimlerini çizdiği, fotoğraflarını çektiği hatta belki de adına şarkılar bestelediği kilisenin hikâyesi noktalanmak üzereydi. Belki de o şarkılar, resimler, ondan geriye kalan tek şey olacaktı. Yangını izlemek için Seine Nehri’nin karşı kıyısında uygun bir nokta bulduğumda katedralin çevresinde de ciddi bir kalabalık toplanmıştı. Benim gibi sadece meraklı gözlerle olayı izleyenler kadar, yaşlı gözlerle katedralin vahim durumunu takip eden Katolik Fransızlar da oraya akın etmişti.
Eiffel Kulesi’nden bile daha çok turiste ev sahipliği yapan Notre-Dame aynı zamanda Fransızlar’ın dini merkeziydi. Toplanan üzgün kalabalık saatlerce hiç durmaksızın ilahi okudular. İşte o anda Notre-Dame’ın, Quasimodo’nun evi olmaktan daha fazla şey ifade ettiğini idrak ettim. Bu mekânın dinine bağlı insanlar için mistik yanı çok fazlaydı.
İhtilaller, işgaller, dünya savaşlarından sağ çıkmayı başaran katedral, gözlerimizin önünde yıkılma tehlikesi ile karşı karşıyaydı. İtfaiye saatler sonra yangını kontrol altına aldı. Yangının durmasında, okunan ilahiler ne kadar etkili oldu bilemiyorum ama yangın söner sönmez kalabalığı büyük, ruhani bir sevinç kapladı. Katedralin ahşap çatısı ve kulesi, geride dev bir kül enkazı bırakarak çökmüş, birkaç vitray ısıya dayanamayıp patlamıştı; iç kısımlarda ise ufak tefek hasar vardı.Asıl büyük problem ise buradan sonra baş gösterecekti. Sönen yangın gerisinde kül ve tozun yanında, yozlaşmışlık ve eşitsizlik bırakmıştı.
Nasıl mı?Yangına neden olan restorasyon çalışmaları, kaçınılmaz olarak katedralin baştan inşası için devam etmek zorundaydı. Fransa’nın ulusal sembollerinin başında gelen Notre-Dame’ın eski ihtişamına en kısa sürede kavuşması gerekiyordu.Bunun için gereken bütçeyi büyük şirketler karşılama kararı aldılar. L’Oreal, Louis Vuitton ve Bouygues gibi dev Fransız şirketlerin yanı sıra Apple gibi dünyanın en büyük şirketleri de bağış (!) kampanyasına destek verdi. Notre-Dame için toplanan para bir milyar Euro’yu geçti. Bir milyar Euro!
Ekonomi, sanat, tarihi eser restorasyonu gibi alanların hiçbirinden anladığımı söyleyemem. Ama toplanan bir milyar Euro’nun uçuk bir miktar olduğunu söylemek için uzman olmaya gerek yoktu. Kanımca, oluşan hasar büyük olsa da restorasyon için gereken paranın birkaç milyon Euro’yu geçmesi mümkün değildi.
Yangından sonraki birkaç gün herkes aynı soruları sormaya başladı. Bu parayı toplamak, bu şirketlerin görevi miydi? Dünyanın en zengin devletlerinden olan Vatikan, neden en önemli kiliselerinden biri için bu yüke girmedi? Zaten gelir adaletsizliğinden her hafta sokaklara dökülen Fransızlar, dev şirketlerin bu parayı şak diye toplayabilmesiyle iyice köpürdü. Bu kadar kolay ve hızlı bir şekilde, bu kadar yüksek meblağları toplayabilen zenginler, neden bu parayı ihtiyaç sahipleri için kullanmıyor ya da hükümet bu şirketleri neden vergi yükü altına sokmuyor da kendi insanını sömürüyor, anlaması gerçekten güçtü. Aynı şekilde Papa, Vatikan’ın elde ettiği birkaç haftalık turizm gelirini, Notre-Dame için kullanamaz mıydı? Bu soruların yanıtını bilsek, şüphesiz bugün daha güzel bir dünyada yaşıyor olurduk.
Bir tarih meraklısı olarak hem Haydarpaşa’nın hem de Notre-Dame’ın geleceğe bırakacağımız izler olduğuna inanıyorum. Ama yaşanan bu yozlaşmayı görünce de “Acaba bu paralar, geçmişten geleni korumanın yanında, günümüzden de geleceğe dair bir iz bırakmak için kullanılamaz mı?” diye düşünmeden duramıyorum. Dünden bugüne olduğu kadar, bugünden de yarına bırakılacak izler olmalı çarpık betonlaşmanın yarattığı kent algısının dışında…
Bundan elli veya yüz yıl sonra Notre-Dame Katedrali’nde yaşanan yangın büyük ihtimalle çoktan unutulmuş, sadece internette araştırma yapanların karşısına çıkan bir bilgi olarak kalacak, bu talihsiz yangın bir hatıraya dönüşecek. Dahası da var: Büyük ihtimalle her şeyin bir sonu olduğu gibi, Notre-Dame’ın da sonu bir gün gelecek ama bu olaydan sonra sermaye sahiplerinin gözümüze soktuğu yozlaşma ve adaletsizlik yüz, hatta bin yıl sonra bile dünyayı etkileyecek.
Yani eğer değişmezsek…
Trackbacks and Pingbacks