Çoğu kez, zamanın değişimin ta kendisi olduğunu düşünürüm. Her kuşağın beklentileri farklıdır, önemsediği konular, ilgili alanları zaman içinde dönüşüm geçirir. Bakış açıları, olaylarla başa çıkma biçimleri farklılaştırır. 

Kronikleşen hayata karşı her jenerasyon farklı yöntemler izliyor ve günümüzde toplumumuzun bu kronik hayata tepkisi genel olarak sınırı geçmek, aşırıya kaçmak oluyor. Kendi kimliğinden sıyrılıp başka arayışlar içinde olmak, hazza itaat etmek, sistemin rutinlerine tepki göstermek, sınırları aşmak anlamına geliyor.  

Hayat durmadan akan bir su gibi mütemadiyen hareket halinde ve değişiyor. Her gün yeni bir şeyler gelişiveriyor. Gidilecek mekânlar, yenilecek yemekler, moda akımları, anlaşma tarzları günden güne farklılaşıyor. İlk başlarda bu yenilikler herkese ilgi çekici ve merak uyandırıcı geliyor. Mesela yeni bir restoran açıldığı zaman önünde uzun uzadıya kuyruklar görüyoruz, rezervasyon listeleri alıp başını gidiyor. Yenilikler ilk önce insanlara çok cazip geliyor, yeni bir moda akımı mesela; trend bir pantolon modeli çıkıyor herkes her yerde o modeli arıyor. 

Yenilik olarak bahsettiğimiz hemen her şey, kolay ulaşılabilir olduğunda ya da biraz zaman geçip o yeniliğe alışıldığında onun da modası geçiyor, etkisi azalıyor.  Demem o ki, her gelen yenilik bir süre sonra kendisini tekdüzeliğe bırakıyor ve merak uyandırma duygusunu kaybediyor. İnsan, alışma duygusunu hissettiği zaman dengelerini bu noktadan sonra bozmaya başlıyor.  

Her gün yapılan şeylerden bunalmak, her günün aynı şeklide tekrar etmesi ve artık yeni arayışının bile rutinleşmesi insanları farklı arayışlara sürüklüyor. Böyle bir noktada insanlar rutinden kopup sınırları aşmaya yöneliyorlar ve kendilerini aşırı alkol tüketirken, yüksek hız yaparken, uyuşturucu kullanırken veya aşırı cinsel eğilimler gösterirken buluyorlar. Röportaj yaptığım arkadaşlarımdan Ayşe durumunu, “Her günüm o kadar aynı ki yapacak bir şey bulamıyorum. Alışverişe gitsem aynı, telefonda muhabbet etsem aynı… Pek bir cazip gelmiyor artık. Ben de alkol içerek kendimi rahatlatmayı, alkolün verdiği o hissi yaşamayı tercih ediyorum,”diye anlatıyor. 

Hayata karşı tatmin duygusunun azalması, bir şeylere alışmak ya da yadırgamamak insanları bu noktaya getiriyor.  İnsanlar alkolü hayatlarındaki boşluğu dolduran bir etken olarak görüyorlar. Alkol alıp her zamanki ruh halinden uzaklaştıklarında kendilerini çok daha mutlu, çok daha konforlu hissediyorlar. 

Genel olarak bakıldığında, sınırı aşmak insanlar için keyifli bir durum haline geliyor. Bir diğer arkadaşım Pelin’e, boş zamanını alkol kullanarak değerlendirmenin ondaki etkisini sorduğumdacevabı şu oldu: “Kafamı boşaltıyorum, birkaç kadeh içip sızsam bile bu bana iyi geliyor, dışarıdaki gürültü, televizyondaki şiddet haberleri gibi şeyler beni geriyor. Ben de kendi kendime bu tür sıkıntılara takılmayıp alkolle rahatlamayı seçiyorum.”

 Pek çok kişi alkolü hayatlarının rutini haline getirmiş durumda. Gün içinde kafa yordukları durumlardan uzaklaşıp, biraz gevşeme düşüncesi onlara çok daha cazip geliyor.

İnsanları alkol almaya yönlendiren başka bir nokta ise haz duygusu. Hayatta aradığı hazzı bulamama ve bu sebeplerle farklı arayışlar içerisine girmek insanları farklı deneyimlere sürüklüyor, sıradanlıktan kaçmak için nerede bir eşik varsa orada olmayı tercih ediyorlar ve bu duygu onları hayata daha çok bağlıyor. İnsanlar sınırda dans ederken yani içkiyi şuurları kapanana kadar içerken, otoyolda arabalarını son sürat kullanırken, tehlike arz eden sporlar yaparken, adrenalin duygusunu hissetmek onları daha özgür hissettiriyor. Yani bir bakıma, o sınır aşıldığında, bir yerde sızma derecesine gelecek kadar içildiğinde, insanlar yaşadıkları tatmin hissine bağımlı hale geliyorlar. 

Kayak tatili yapmanın en sevdiği aktivite olduğunu belirten Duygu, aşırılıkların kendisine verdiği hazzı tanımlarken “Bence denizde yüzmektense dağda kayak yapmak çok daha adrenalin dolu, heyecanlı bir durum. Yavanlıktan hiç hoşlanmam, nerede aşırılık var orda olmak isterim. Hatta kayak yaparken en sevdiğim şey ise alkol almak,”diyor. Bu durumun tehlikeli olduğunu bilmesine rağmen yapmaya devam etmesinin ardında yatan nedeni hazza olan bağımlılığı olarak açıklıyor. Bu hazzın üstüne gitme durumu, kimi zaman tehlikeli deneyimlere de yol açabiliyor. 

Örneğin Ayşe, alkol alıp arkadaşlarıyla eğlendiği sırada başına gelen vahim bir olayı şu şekilde anlatıyor: “Bu yazdı. Arkadaşlarımla her akşam alkol almaya başlamıştım. Öyle bir bağımlılık noktasına gelmiştim ki sürekli daha fazla içmek istiyordum. Başka türlü tatmin olmuş hissini yakalayamıyordum. Bir gece kendimi kaybetmek, her şeyi unutup, mutluluğun doruk noktasına erişmek istedim ve o kadar kısa zamanda o kadar alkol tükettik ki ayılayım diye denize atladım. Bir baktım kendime hâkim olamıyorum ve çırpınıyorum. Boğulmanın eşiğinden döndüm.” 

Bu haz duygusunun arkasında yatan sebepler de bambaşka… Bunun başını ise, çoğunlukla kendinden memnun olmamak çekiyor. Başarısızlıkları, mutsuzlukları, sıkıntıları bir noktadan sonra kişiler için dayanılmaz olmaya başlıyor ve okları hemen kendi karakterlerine çeviriyorlar. Karakterinden memnun olmamak, kendisini başka birisiymiş gibi yansıtma uğraşı da kişinin arayışlarının yönünü değiştiriyor. Seda “Ben normalde çok sessiz, sakin, olaylara tepki göstermeyen, kavga durumunda geriye çekilen bir insanım. Alkol aldığımda ise işler çok değişiyor, ben sanki başka bir ben oluyorum ve aslında o özgüvenli halimi daha çok seviyorum, insanlara kendimi ezdirmemeyi, kimseden çekinmeden istediğim kadar eğlenmeyi bir tek çok alkollüyken yapabiliyorum,”diyerek alkolü neden çok sık ve istekli bir biçimde tükettiğini açıklıyor. Alkol sınırı bir noktadan sonra aşılıyor. Bu sınır aşıldığında istemli ya da istemsiz, insan başka birisi gibi davranıyor. Normalde kavga gürültüyle hiç işi olmadığını, kimseye sataşmayı sevmediğini belirten Eda, sınırı aştığı zaman tamamen başka bir kişiliğine bürünüp, önüne kim gelirse sataşabileceğini, son derece hırçın hissettiğini belirtiyor. İnsan kontrolü kaybettiği zaman hiç beklenmedik olaylarla karşılaşabiliyor. Bir de tabii insanların sınırı aştıklarını ne zaman hissettikleri ve hissettiklerinde ne yaptıkları var. Başak, “Sınırı aştığımı, takıntılarımın başladığı, insanların dediklerini hep tersinden anlamaya başladığım zaman, alkol aldığımda sanki kavgaya gidermiş gibi hissettiğim an anlıyorum. Sinir krizi geçirdiğim çok oldu mesela. İpin ucu kaçınca arkadaşlarımla kavga ettiğim çok olmuştur. Deneyimlerim var bir sürü; erkek arkadaşımın evini basmalar, hesap fazla geldi diye mekân sahipleriyle tartışmalar…”  diye açıklıyor bu farklı eşiği. Başak’ın anlattıklarından sınırı aşmanın insan ilişkilerine ne kadar zarar verebileceğini anlayabiliyoruz. 

İnsanların sınırı aşması konusunda etkili olan bir diğer unsur ise kaçış. Duyguların köreldiği, insanların birbirine sadece menfaat karşılığında yaklaştığı, hatır gönül ilişkilerinin kalmadığı bir noktada, insanlar birçok sıkıntı yaşıyor ve bu durumdan kurtulmanın, kaçışın bir çaresini bulmaya çalışıyorlar. Tahammül sınırları artık çok azaldığı için parasızlık, ihanet, bir şeylerin içinden çıkamama durumu da insanları sınırı aşmaya itebiliyor. Bu durumda, insan kendini neyin içinde kaybedebiliyorsa, düşüncelerini geri planda bırakabiliyorsa ya da o an kenara koyabiliyorsa onu yaşamak istiyor, hem de çok şiddetli bir şekilde. Buna örnek olarak, Sedef duygu ve düşüncelerini; “Çok bunaldım annemin babamın evde sürekli kavga etmesinden her gün aynı yüksek ses tonlarını duymaktan yıldım. Ben de artık onları umursamamak için kendimi içkiye vuruyorum. Uyandığımda ertesi sabah olaylar tekrarlansa da en azından o anlık benim için her şey güzel oluyor,” diye ifade ediyor. 

Sadece ötelemek de değil, bazen insan kendisiyle yüzleşmemek, yaptığı hataları su üstüne çıkartmamak istiyor bunun için de başvurduğu yollar hep olanları unutturacak, beynini uyuşturacak çözümler oluyor. Anlık da olsa içki tüketirken sınır aşıldı mı, bir de kendini aştığı sınıra adapte edebilirse derdini, sorununu unutuyor. Her insanın kendine göre bir sıkıntısı var ve konuştuğum arkadaşlarımın genelinden aldığım cevapla, insanların bağımlılık derecesinde alkol almasının en büyük nedenlerinden birinin bu sıkıntılardan saklanma isteği olduğunu anladım.
          Özetle, arkadaşlarımla olan konuşmalarıma ve araştırdığım ikincil kaynaklara dayanarak söyleyebilirim ki insanlar durumları başka boyuttan yaşayabilmek için farklı farklı nedenlerle içkiye sığınırlar. Kronikleşen yaşama karşı her insan kendi yöntemini izlerken, kendine göre de bu sıradanlığa bir adrenalin katmaya çalışır. Kimisi aldığı hazzı, anlık hissedilen güzel duyguları ve istediği farklı karaktere bürünebilme durumunu sever. Bazılarının ise monotonluktan kendini sıyırıp durumları farklı boyutlarıyla yaşayabilmek hoşuna gider. Kimisi de hayatında istemediği şekilde ilerleyen durumları görmezden gelebilmek için, kendisini uyuşturarak anlık durumdan kurtulabilme isteğini arzular. Sonuç ise bir eşik noktasının aşılması olur.

.

.


Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Trackbacks and Pingbacks