Deneme

BİR TÜKETİM MADDESİ OLARAK: İNSAN

By

Teknolojinin günden güne ilerlemesi ve yeni çıkan mobil uygulamalarla birlikte insan hayatında büyük değişimler gözlemlendi. Şüphesiz ki romantik ilişkiler de bu değişimlerden nasibini aldı.  Tinder, “dating app” denilen arkadaşlık uygulaması, sohbet, buluşma, randevu ve daha birçok amaçla kullanılan uygulamaların son dönemde en yaygınlaşanı. Mantığı basit, Facebook hesabınızı bağlayarak veya telefon numaranızla bir hesap açıyorsunuz. Ardından kimlerle karşılaşmak istediğinizi belirtiyorsunuz. Önünüze başka profiller geliyor. Beğendiklerinizi sağa, beğenmediklerinizi sola kaydırıyorsunuz. Beğendiğiniz kişi de sizi beğenirse, artık iletişime geçebiliyorsunuz. Sonrası size kalmış… Bir mobil arkadaşlık uygulaması olan Tinder, kendini “dünyanın en büyük bekâr topluluğu” ve “en iyi flört uygulaması” olarak tanımlıyor. Peki, Tinder insanları birer tüketim maddesine mi dönüştürüyor?

Tinder, çiftlerin tanışma faslından tutun ilişkideki emek, süreç, sevgi kavramlarına yeni bir soluk getirdi. İlk aşkınızı hatırlayın, onu ilk nerede görmüştünüz? Ne hissetmiştiniz? Öyle tahmin ediyorum ki içinizde uyanan ilk duygu meraktı. İnsanlar beğendikleri kişiyi tanımak, iç dünyasına yolculuk yapmak, karakteri ve hayatıyla ilgili bilgi sahibi olmak isterler. Tüm bunlar bir süreç gerektirir, normal şartlarda bir insanı tanımak bir çırpıda olabilecek bir şey değildir. Tinder, bu zaman algısını değiştirdi. Uygun insanı bulma ve tanışma faslını minimum süreye indirgedi. Bu uygulamayla birlikte kullanıcılar kendilerini tıpkı bir vitrin mankeniymişçesine süsleyip püsleyip diğer kullanıcıların huzuruna çıkarmaya başladı. Burada süsleyip püslemekten kastım kişilerin orada yaratıkları görsel aynı zamanda da sosyal kimlikler. Bilgisayar aracılı iletişim, sosyal medya ve sosyal ağ siteleri konusundaki araştırmalarıyla tanınan Profesör Nicole Ellison çevrimiçi buluşma profillerinin, insanların kendileri için kurguladıkları ideal benliği temsil etmek için yaratıldığını belirtiyor. Kullanıcılar Tinder’da en iyi çıktıkları fotoğraflarını, en güzel yerde çekilmiş fotoğraflarını profillerine ekliyorlar. Kendileri ile ilgili bilgi kısmına en güvendikleri özelliklerini, en afilli sözlerini yazıyorlar. Kendilerini kusursuz bir ürün haline getiriyorlar. Tinder’daki tanışma faslını alışverişe çıkmaya benzetebiliriz. Aradığınız bir ürün var, bu ürün için kafanızdaki özellikler belli, fiyat aralığınız belli. Satıcı, kriterlerinize en uygun ürünleri önünüze getiriyor, siz aralarından en efektif olanı seçmeye çalışıyorsunuz ve seçtiğiniz ürünü alıyorsunuz. Bu durumda Tinder, satıcıya benziyor, veri tabanında size en uygun olan kişileri buluyor ve sunuyor. Alışverişteki durumdan farklı olarak siz bir yandan tüketici konumunda olurken bir yandan da ürün oluyorsunuz. Karşılıklı bir eşitlik söz konusu aslında.

Tüketicilere alışveriş yapma sıklıkları sorulduğunda “gerektiği sıklıkta” veya “canım istedikçe” gibi cevaplar verebiliyorlar. Tinder’da da durum böyle. Kullanıcılar tanıştıkları kişilerle istedikleri zaman istedikleri sıklıkta görüşüyorlar. Belki de gerçek hayatta hiç görüşmüyorlar. Bir kez görüştükleri kişiyle bir daha görüşmeme durumları da oluyor ve “sıradaki gelsin” düşüncesiyle yeni insanlarla konuşmaya başlıyorlar. Sonra yine aynı döngüye giriliyor. Bu uygulama insanları metalaştırdı, “kullan ve at” anlayışı giderek insan ilişkilerinin doğasını bozdu.   İnsanlar daha iyisini buldukları zaman eldekinden vaz geçiyorlar. Aynı bir telefon alıp daha iyisi çıktığında onu almaya ya da kırmızı bir atkı sahibi olunduğunda bir süre sonra mavisini istemeye benziyor bu. Tinder, insanlara böyle davranma özgürlüğü sağlıyor, ilişkilerdeki “tüketici tavrı” kişilere kendilerini daha rahat hissettiriyor. Bu durum, Bauman’ın “Aşk ilişkilerinde kendimizi güvende ve rahat hissettiğimiz tek tavır olan “tüketimci” tavırda davranmaya meyilliyizdir” sözlerindeki yaklaşımla paralellik gösteriyor. Günümüzde Tinder’ın etkisiyle romantik ilişkiler bir tüketim süreci halini almış durumda. Kişilerin tüketim alışkanlıklarının değişmesi yaşam tarzlarının değişmesine de sebep oldu. Bu yaşam tarzı değişimi de romantik ilişki anlayışını farklı şekillere soktu. Tinder kullanıcılarıyla yapılan bir ankette kişiler, uygulamada beğendikleri biri ile eşleştiklerinde mutlu olduklarını,  kendilerini güzel/yakışıklı bulduklarını söylerken biriyle eşleşmedikleri veya eşleştikleri kişiler tarafından eşleşmeden çıkartıldıkları durumlarda his ve düşüncelerinde herhangi bir değişiklik olmadığını ifade ediyorlar. Yani Tinder’daki eşleşmelerin onlar için duygusal olarak pek bir anlamı yok. Kullanıcılar sıkça partner değiştirebiliyor, bu durum aşkı tüketirken aslında karşıdaki kişiye ilişkin algıyı, beklentiyi, heyecanı ve saygıyı da tüketiyor. “Arzu” da yerini artık “doyumsuzluğa” bırakıyor çünkü sürekli arzulayan birey doyumsuzluğa sürükleniyor.  Bu noktada yine Bauman tüketimin bir parçası olan “arzu” ve sevginin bir hali olan “aşk” kavramları arasında bir ayrıma gidiyor; “Arzu tüketmeyi, aşk ise benliğin hayatta kalmasını amaçlamaktadır ve bu yüzden arzu tükenirken, aşk sürebilmektedir.” diyor.  Tinder’daki ulaşılabilirlik olanağı ve sınırsızlık sebebiyle kişinin önünde sonsuz sayıda seçenek beliriyor. Tıpkı Baudrillard’ın “Tüketim Toplumu”ndaki gibi fazla seçenek sahte ihtiyaçları beraberinde getiriyor. Burada bahsettiğim ihtiyaç metalaşmış insan ihtiyacı. Kişiler aşk yerine sonsuz bir arzu havuzunda yüzüyorlar. Tatmin diye bir şey yok, bu hissin çoktan önüne geçilmiş. Kendi istediği özelliklere göre önüne sunulmuş bunca seçenek içinde kullanıcı kendini kaybediyor. Bu bağlamda “aşk” hele ki “aşkın arzunun önüne geçebilmesi” mümkün olmuyor. Teknolojinin beraberinde getirdiği mobil arkadaşlık uygulamaları insanları ürüne dönüştürüyor. İnsanların bu şekilde metalaşması duygularını kaybetmelerine sebep oluyor, hissiz birer nesne oluyorlar. İnsani bütün duyguların yavaş yavaş kaybolduğu çağda elde kalan en özel his “aşk”ken bu da yavaş yavaş yok oluyor.

Kaynakça: Mitchell Hobbs, Stephen Owen, Livia Gerber, Liquid love? Dating apps, sex, relationships and the digital transformation of intimacy, Article in Journal of Sociology 53(2):1-14 · September 2016

Ellison, N., R. Heino and J. Gibbs (2006) ‘Managing Impressions Online: Self-presentation

 Processes in the Online Dating Environment’, Journal of Computer-Mediated Communication 11: 415–41.

 Riley, N.S. (2015) ‘Tinder Is Tearing Society Apart’, New York Post 16 August, URL (consulted 2 February 2016): http://nypost.com/2015/08/16/tinder-is-tearing-apart-society

 Bauman, Z. (2007) Consuming Life. Cambridge: Polity Press

Bauman, Z. (2003) Liquid Love: On the Frailty of Human Bonds. Cambridge: Polity

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Trackbacks and Pingbacks